Yusuf Ziya Cömert’in dünkü yazısını okudum.
Hemen hemen aynı şeylerden bende muzdariptim.
Yazmaya başlıyordum ve fakat yazmak istediğim meramımla, yazdıklarımın hiçbir alakası yoktu. Sanki birisi yazma kabiliyetime zelveyi kırdıran bir ‘oha’ demiş gibi cümlelerim konudan sapıp kaçıyordu…
Derler ki, insan kendi hata ve eksikliklerini başkasında görür ancak ve bu sebeple eleştirir. Bende derim ki insan, kendi güzelliklerini başkasında görür ancak ve bu yüzden ona ilgi duyar, heveslenir…
Bunun sebebi Allahu âlem, hepimizin nefis denilen bir şeyin içinde bulunuşumuzdur. Nefis, insanoğlunda olan bir şey değil, içinde bulunulan bir şey sanırım. Tıpkı insanın bir bedende bulunuşu gibi…
İnsanın enfus/iç ve afakı/dış denilen yönünü, insanın içinde bulunduğu bir iç ve dış giysi imiş gibi anlamaya yatkınım. Benim bu yatkın anlayışımdan kalkılarak, bir insan denilen şey var. Bir de, içinde bulunmuş olduğu enfus ve afakı var denilebilinir…
O zaman eğer asli olan insan ise, bu enfus ve afak izafi bir şeydir.
“İnsanlar kıyafetine göre karşılanır, ahlakına göre yolcu edilir” diye bir atasözü işitmişimdir ama kimin atasının sözüdür bilmem. Bu sözün mebni olduğu mana ‘efradını cami, ağyarını mâni’ bir şekilde ifadesine kavuşturulsa idi, sanırım şöyle bir cümle olması muhtemeldi; İnsanlar şek-lü şemailine göre karşılanıp, nefs-ü emarelerine göre def edilirler…
Dedim ya, oruç reis ‘oha’ dedi kalemim zelveyi kırdı.
Sakın ha beni kınamaya kalkmayın.
Peygamberimiz efendimiz (sav)’in, “İnsanlarda kınadığınız şeyler başınıza gelmeden ölmezsiniz…” buyurdukları rivayet edilmiştir…
Afakımız, ömrümüzün hayat denilen seçtiği yoldaki cihet/yöndür.
Mevlana hazretleri gibi;
‘Altı yöne isyan etmişim.
Beş duyuya isyan etmişim.
Hava, toprak, ateş, su da neymiş ki,
altı yön de neymiş,
beş duyu da ne.
Benim için hiç bir şey umurumda değil…’ diyerek orucun demlediği biri korkarım kızabilir. Her ne ise bu yazımı iftariyelik sayın vesselam…