Geçtiğimiz aylarda Kudüs’e gitmiştim. Giderken beni bir şeylerin çağırdığına inandım ama Kudüs’e vardığımda ne bulacağımı ve ne olacağını da bilmiyordum. Olanı ve gördüklerimin hepsini anlatacak değilim ama yine de birini anlatayım.
Hatırlayacaksınız, İsrail’in daha önce pek çok kere yaptığı gibi Mescid-i Aksa ve etrafına saldırdığı günlerden birinde, ellerinde makineli tüfeklerle duran İsraillilerin karşısında iskemlesini koymuş, bacağını bacağının üzerine atıp da bembeyaz elbisesiyle oturmuş biri vardı; Arif abi. İşte onu gördüm Kudüs’te… Türk olduğumuzu görünce bir heyecanla yanımıza geldi. Pek çok şey söyledi fakat beni en çok etkileyeni şurasıydı; “Biz, siz yanımızdaysanız güçlüyüz; yoksa bir gücümüz yok. Sizden ne mal ne para ne de başka bir şey istiyoruz. Biz sadece sizi istiyoruz. Zira siz gelirseniz huzur yeniden gelecek”
…
Daha önce söylediğimi tekrar edeyim;
“Kudüs bizimdir ‘cânım kâri’. İstanbul'un, Bursa'nın, Konya'nın, Erzurum'un, Bosna'nın, Kosova'nın, Karabağ'ın, Semerkand'ın, Buhara'nın, Şam'ın, Bağdat'ın, Yemen’in bizim olduğu kadar bizimdir. Sivas kadar bizim, Trabzon kadar bizim, Urfa kadar ve Maraş kadar bizimdir. Sultanahmet ne denli mabedimizse ve değdirmezsek göğsüne namahrem elini; Selimiye’nin minarelerinden ezanı dindirmez, Süleymaniye’nin tek taşını cihanın mülküne değişmez ve nasıl ki Ayasofya hayalimizden, davamızdan, mefkûremizden vazgeçmezsek işte tam da öyle Mescid-i Aksa’mızdan da vazgeçemez; ezansız kalmasına tahammül edemez ve zalimlerin ayaklarının altında ezdiremeyiz. “Kudüs neresidir?” diye sorana tam da bunu söylüyorum. Kudüs vatandır…”
…
“Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar
*
Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır
*
Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin” demişti üstat Nuri Pakdil. Bence artık yürümenin zamanı gelmiştir.