Her şey etrafında şekillenen insan, maddi ve manevi olarak iki cepheye sahiptir. Dünya hayatı, ruhun maddeye bürünmesiyle şekillendiği için, maddi yön ön plana çıkıp manevi cephe olan ruh ihmal edildiğinde, aslından uzaklaşan insanlık yozlaşmaktadır.
Özünden uzaklaşan insan, bunu stres ve bunalım olarak hissederken, dışardan bakıldığında bu durumun manevi yozlaşmadan ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
Günümüz insanı, hakikatini tanıma gayreti gösterip manevî değerleri geliştirme zemini aramadığı için, manevi bunalım, kararsızlık veya yozlaşma içinde kendini bulmaktadır. İlahi imza ve rehber olan fıtrat, aslında manevi değerleri kabullenmeye müsaittir. Bu anlamda iman, amel ve ihlâs insanın manevi gelişimi için gereklidir. Ama çokları bunun farkında bile değildir.
Maddi cehalet gibi, manevi cehalet de kınanmıştır. Maddi cahillik, kariyer hayatını mahvederken manevi cahillik, dünyada yozlaşmaya ve ahirette ebedî mutluluktan mahrumiyete sebep olmaktadır. Cehalet, öğrenme ihtiyacının bittiği noktada başlar. Cehalet ve gayesizlik de yozlaşmayı getirir. Toplumumuzda kitap ve gazete okuma oranının son derece düşük olmasına rağmen, dedikodu gazetelerinin ve programlarının büyük rağbet görmesi, vakitlerin hiçbir şey kazandırmayan dizilerle ve faydası olmayan işlerle harcaması bu gayesizlik ve yozlaşmanın sonucudur.
İnsanlık için asıl tehlikeli olan ise, inananların birçoğunun gayesizliğinin ve dünyanın gerçeklerinden “bihaber” olmasının yanı sıra, bir ideoloji ve görüşe sahip olan insanların büyük bir kesiminin “bâtıl” ve insanlık için “zararlı” olan düşünceleri savunuyor olmalarıdır.
Dolandırıcılık, rüşvet, yolsuzluk, fuhuş, uyuşturucu, adaletsizlik ve bunların benzeri daha pek çok belânın temel nedeni, toplumun genel ahlâk yapısında oluşan bozulmalar ve çöküntülerdir. Allah’ın emrettiği güzel ahlâkın yaşanmamasından kaynaklanan bu yozlaşma, toplumları olumsuz yönde etkilemektedir. Günlük hayatın her alanında bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Dinden uzak bir şekilde ahiret hayatını düşünmeden yaşayan insanlar, hayatları boyunca hep daha fazla dünyevi menfaat elde etme hırsı içinde oldukları gibi, çevrelerindeki insanlara da bu yönde telkinde bulunur, onları da Allah’ın sınırlarını tanımadan yaşamaya teşvik ederler.
Her türlü kötülük ve uyuşturucu madde, insanın maddi ve manevi yapısına çok büyük zarar verir.
Hayat tarzı, eğlenme ve dinlenme şekilleri, kişilerin dünya görüşünün göstergesidir. Bu gözle kendimize ve etrafımıza baktığımızda Müslümanlığın neresinde olduğumuz daha net görülebilir. İçinde yaşadığımız dönem, dinî ahlaktan uzaklaşmış ve çevrelerini de böyle karanlık bir yola çekmek isteyen insanların çoğunlukta olduğu bir zamandır. Haberler veya günlük hayat bu gözle izlendiğinde, insanların dinden uzaklaşmalarının bir sonucu olarak, nasıl bir ahlaki çöküntü içine düştükleri görülecektir.
Müslüman kimliği ve dindaşlık, Kur’ân ve sünnetle şekillenebilir, onunla yaşar. Yozlaşma ise, bu iki değerden uzaklaşmakla başlar. Aslından uzaklaşan kişi ve toplumlar, manevi çöküntüye uğrar. Bunu da maddi çöküntü takip eder. Kökünden beslenmeyen hiçbir ağacın meyvesi olmaz. Tarih bunun şahididir.
Yozlaşma ve manevi çöküntüden kurtulabilmek için; din eğitimine gereken önem verilmeli, okullar, basın, televizyon, internet vs. gibi vasıtalar da, eğer varsa milli-manevî değer ve ideallere göre şekillendirilmelidir. Çağın ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir yaklaşım, çözüm için alternatif olmaktan uzaktır. Bir millet ancak düştüğü noktadan ayağa kalkabilir. Kültürel yozlaşma ile bir yere varmak mümkün değildir. Gelişim için iyiden yana değişim kaçınılmazdır.
İnsanî, kültürel ve dini değerlerden uzak bir şekilde olgun insan yetiştirmek mümkün değildir. Vicdanların köreltildiği bir toplumda, hakkaniyet ve adaletten uzak yapılarda, mükemmellik ortaya çıkmaz.