“Yol” birçok dilde ve kültürde, oldukça geniş anlam örgüsüne sahip bir kelimedir. Bizim lisanımızda dahi yol kelimesinin kullanıldığı atasözü ve deyim az değildir. Erken kalkanın yol almasından tutun da ahmak iti yolun kocatmasına kadar onlarca atasözü, yüzlerce yıldan beri halkımızın dilinde kullanılagelmiştir.
Hemen hemen her dilde “yol” insanın hayat serüveni manasında mecazi bir anlam kazanmıştır. Kur’an’da insanın yaratılışının anlatıldığı ayetlerde İblis’in isyanı ve sonrasında sarf ettiği söz dikkat çekicidir: “Beni azdırman (yoldan çıkarman) sebebiyle, senin doğru yolun üzerine mutlaka oturacağım.” (Araf suresi, 16. Ayet) Akabinde gelen ayette ise İblis, insanı yoldan çıkarmak için elinden gelen herşeyi yapacağına dair ahdedip söz verir. Böylece insanoğlunun hayat felsefesi, “yola gelmek” ya da “yoldan çıkmak” düzleminde bir yere oturur. Yaratıcının kendisine gösterdiği yolda yürümesi emredilen insana, yoldan çıktığı her zaman ve zeminde kendisini yola getirecek hatırlatmaları yapmak üzere peygamberler gönderilmiştir. İnsanlar da bu peygamberlerin yolunu takip ettikleri ölçüde Allah’ın rızasını kazanmışlardır.
Aslında dini literatürde yolun katedilmesinden ziyade vardığı menzil önemlidir. Haliyle sonu hayra çıkmayan yolun uzunluğu ya da eziyeti faydadan hâlidir. Sonu hayra varan yol, bitirilemese de âlidir. Nice mümin, yolun başında hayata veda etmiştir de Cennet ile müjdelenmiştir.
Yol olur da yoldaş olmaz olur mu hiç! Birlikte yol gidilen insan da yolun kendisi kadar önemlidir. Yoldaş, yolun başından sonuna kadar yolun tüm zor şartlarında yol yürüyen kimseye denir. Yoldaşla birlikte aynı yola niyet edilir. Yolculuk esnasında yoldaşlar birbirlerini canları pahasına koruyup kollar. Yol yürümeyi bilen hiç kimse, yolun belli bir yerinde belli bir süreliğine kendisine yarenlik eden birisini yoldaşı olarak bilmez. Hele bir haremiye kendisi ile aynı yolu yürüdü diye asla güvenmez.
Yolda bir yoldaşla birlikte yürüyüş, istikamet üzere yapılmış bir eylem ise şayet hayırla yâd edilemeye değerdir. Hayırlı bir yolda yürüyen insanların, yollarına engeller çıkaran kişi ya da kişileri yoldaş görmemeleri tabiîdir. Evet bir hedef belirleyip yürümek, yürüyüşe geçmek güzel olabilir. Lakin başka yollara meyledip yoldan çıktıktan sonra, kendine ana yoldan yoldaşlar ayartmaya çalışmak, en hafif ifade ile yolsuzluktur.
Bu millet girdiği uzun yolda bazen hayret uyandıracak hızda yol almıştır. Milletin kutlu yürüyüşü devam etmektedir. Eski şaşalı günlere bakıp kervanın durduğunu düşünenlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde oldukları yolun sonunda görülecektir. Geride kalan bin yıllık tecrübe, millete kiminle yoldaş olup, hangi yolu kiminle yürüyeceği hakkında muazzam bir malûmat bırakmıştır. Millet hangi yolun sonunun nereye vardığının idrakindedir. Kimin kiminle niçin yol yürüdüğünün, kimin hangi yolun yolcusu olduğunun ve kimlerin hangi yollarda kaç arpa boyu yol aldığının farkındadır. Çünkü bu millet, hüsnü zannıyla bir dönem birlikte yol aldığı kimselerin yoldaş olma niyetinin ve salahiyetinin olmadığını anlamıştır. Yoldaş kılıklı yol eşkıyalarının yola döşediği taşları kaldırmak için sarf ettiği çabanın yorgunluğunu hâlâ üzerinden atamamıştır. Aklın ve vicdanın bir olan yoluna girip acele etmeden yol almaya başlayan millet; bu kadim, uzun ve ince yolda istikametini bozmadan yürüdükçe mübarek bir iş yapmış olacağı şuuruyla yola devam kararı almıştır. Rabbim yolumuzu şaşırtacak içerden ve dışardan vesveselere karşı bizleri muhafaza buyursun…