“Bu kitabı yobazlara adıyorum.
İbrahim’e. Her şeytani taarruzda, gövdesi okurlara delik deşik edilen o katı kayaya. Eyyub’a. Çatal dilli bir yalanın, pelteleştirmeye, çamurlaştırmaya çalıştığı o dimdik gövdeye. Musa’ya. İstatistikle görülemez, tedris ile bilinemez olana. Yunus’a. Kendi magmasını katı kabukları altında tutup da altı milyar kelleye gezip dolaşacakları bir yeryüzü bahşedene. Yusuf’a. Jeostrateji yerine su içmeyi, meclis aritmetiği yerine teçhiz ve teklifin inceliklerini bilene. Salih’e. Bizim acemice vuruştuğumuz bu vadiye, ağlayarak oğul gönderene. Yakub’a Dedeme. Ve onun gibilere.”
“Yobazlığa Övgü” kitabının başında böyle diyordu Süleyman Çobanoğlu abimiz!..
Ben de bu yazıyı yobazlara adıyorum!..
28 Şubat sürecinde biz İslami hassasiyet sahibi insanların en fazla karşılaştığı itham buydu: YOBAZ!..
28 Şubat süreci rüzgârının en keskin, en sert, en kırıcı, en yıkıcı estiği yıllardı. Gencecik dimağların üzerine çağdaş(!) Kemalist laiklerin, İslam düşmanlarının bir kâbus gibi çöktüğü yıllar!..
O dönemin kartel medyasının ana haber bültenlerinin egosu büyük, kendisi küçük muhtarcıklarının, saçları kırçıllaşmış âli itibar sahiplerinin; dünü, bugünü, yarını dar, uğursuz tiplerin lağım çukurundan beter ağızlarından çıkan iftiralarla Müslümanların hayatının zindan edildiği yıllar!..
Askerî yetkililerin küffara mızmız, Müslüman’a Çevik; dinsiz ve donsuzlara şefkat meleği, Müslümanlara Kara Dayı kesilip kara bir kâbus gibi çöktüğü yıllar!..
Ne kadar Nursuz, Kemal’e erememiş varsa Müslümanlara âlemi dar ettiği, gencecik kızları üniversiteden, namaz kılan memuru işinden attığı, tırsmayıp azıcık dik duranları hapislere tıktığı yıllar!..
İşte o yıllarda okudum Süleyman Çobanoğlu’nun “Yobazlığa Övgü” kitabını…
Biz Müslümanlar için “yobazlar, gericiler, beyni yıkanmışlar, örümcek beyinliler “ vb. ithamlarda bulunanları bir kaşık suda boğmak istiyordum. Bu kitabı okuyunca rahatladığımı, başkasının benimle ilgili tanımlamalarını önemsemez olduğumu hatta bu tanımları kendim için kullanıp dalga geçmeye başladığımı hatırlıyorum. Çünkü anlamıştım ki “yobaz, gerici, beyni yıkanmış, örümcek beyinli “ ben ve benim gibi düşünenler değil, bu ifadelerle bizi aşağıladığını sanan aşağılıklardı. Bir Mü’min olarak onlara ayna görevi gördüğümü, kendini çağdaş olarak pazarlayanların aslında Batı’nın Orta Çağ karanlığında yaşayan embesiller olduğunu iyice idrak etmiştim.
Şimdi de bakıyorum aynı zihniyetin kendilerini çağdaş, modern, kapitalist, sosyalist, komünist, Kemalist ve laikçi olarak tanımlayan temsilcileri; vatana, millete, İslam âlemine ihanet etmekten bir an bile geri durmuyorlar. Kinlerinden, öfkelerinden, hasetlerinden kuduruyorlar.
Devletimizi, hükûmetimizi Batı’ya şikâyet eden bunlar!..
Ülkemize ambargo uygulanmasını isteyen bunlar!..
PYD, YPG, PKK terör örgütleriyle kol kola gezen; FETÖ’yü aklamak için her fırıldağı çeviren bunlar!..
Milletimizin hayrına olan her projeyi engellemeye çalışıp Batı’ya gönüllü köle olan bunlar!..
İslam ve Müslüman denince tüyleri diken diken olup her türlü iftirayı atıp hakareti eden bunlar!..
Yerim olsa da sayabilsem daha neler, neler!..
Biz vatanımızı, değerlerimizi, kutsal bildiklerimizi muhafaza etmeye çalıştıkça bize tüm kinleriyle, kirleriyle öfke kusmaya devam ediyorlar: Yobaz!..
Bu modern, çağdaş güruhu gördükçe iyi ki yobazım, iyi ki gericiyim diyorum. Allah’a binlerce kez şükrediyorum.
Hafazanallah ya onlar gibi çağdaş ve modern olsaydım!..
Siz de şükredin!.. Siz de şükredin!..