30 yıl önce böyle bir yazı kaleme alır mıydım? Sanmam. Belki belli sitayişlerim olurdu ama daha fazlası olmazdı. Anlamamakta dinlememekte, yalnızca kendi bildiğini okumakta bu denli mahir değildi toplumumuz.
Bu ve benzeri hatta daha yüksek perdeden yazılar neşredildikçe için için sevinen hatta bunu gizleme ihtiyacı hissetmeden farklı şeyleri acıma duygusu ile harmanlayan yazılar da yazılıyor. “Bu tespitleri dile getirmeyelim muarızları sevindirmeyelim” diyen dostlarımız da oluyor.
Ama söz uçuyor/unutuluyor yazı kalıyor. Gelecekte insanların bugün bizim yaşadıklarımızı bilmeleri, bizim yaşadıklarımızı onların yaşamamaları için bir kazanç dahi olabilir.
Biz sustukça, yazmadıkça her şey yolundaymış gibi davrananlar aslında bu ve benzeri yazıların bir başka müsebbibi. Bilhassa ümmet açısından her şey güllük gülistanlık değil. Eşsiz medeniyetimizi yeniden ihya edip daha mükemmel hale getirdiğimizi, en güzel ahlaka sahip olduğumuzu, yalan söylemediğimiz, hile yapmadığımız, vefakâr olduğu kim söyleyebilir? “Vahdet”in tam olarak teşekkül ettiğini söyleyecek bir Allah’ın kulu da çıkmaz herhalde. Aynı şekilde tarihteki en ideal ailenin şu anki aile yapısı olduğunu söyleyecek birine gülmeyecek kimse çıkar mı?
İşte bu ve benzeri sebeplerden ötürü bazı insanların siz ne söylerseniz söyleyin kendi arzu ettiği şekilde anlayacak olmasına rağmen bir şeyler söylemek durumundayız. “Allah’a ve tüm indirdikleri ile birlikte ahirete de inandım-iman ettim” dediği hâlde bunlar yokmuş gibi yaşayanları ne yapacağız?
Yeniden bir zihniyet devrimi şart. Şayet mecbur kalındığında (Allah o günleri göstermesin) yapılmaya çalışılması da bir mana ifade etmeyecek. Yani şu anda neremizden tutulsa elde kalıyor
Herkes kendi dünyasında olmasına kendi dünyasında, da halinden memnun olanı var mı? Çevresinden, ailesinden, yaşantısından, ibadetinden memnun olan var mı? Uygarlığın zirvesindeyiz, Asrı Saadet’in parıltısı dört bir yanımızı aydınlatıyor diyebiliyor muyuz? Elbette hayır!
Hâl böyle diye yatıp ölecek değiliz Bir yol bulmaya çabalayacağız. Gerekiyorsa Mekke döneminden yeniden, bir kez daha başlayacağız.
Bundan yaklaşık 35-40 yıl önce delikanlı aklımızla Nübüvvetten itibaren inen Mekki ayetleri ders olarak işler Medine dönemine, Medeni ayetlere geçmeyi, öğrenmeyi ve tatbik etmeyi dört gözle bekler, sabırsızlanırdık. Hatta tedrisatımız farklı sebeplerle inkıtaya uğrayınca Mekke dönemine yeniden başlardık. Bir gün bu durumdan sıkılan heyecanlı bir arkadaşımız “Ne geçmez 13 yılmış, hadin artık Medine’ye Hicret edip mücadeleye başlayalım, cihat edelim!” bile demek durumunda kalmıştı.
Maalesef aradan geçen 40 yıldan sonra bile Mekke döneminin en başından başlamak, iman, ahlâk vs. sil bastan öğrenmek-öğretmek durumundayız Yeniden iman etmeyi, ritüel haline getirdiklerimiz yerine secde etmeyi öğrenmeniz lazım (İçinde secde ayeti bulunan sureler Mekkidir.)
Yeniden cennet-cehennem nedir nasıl hazırlanılır, kıyamet nedir ne işe yarar, ya da yaramaz, Bir esatir midir yoksa gerçekten bizi ilgilendiren şeyler mi?
Geçmiş ümmetlerin ve peygamberlerin kıssaları anlatılan Mekki süreler (Bakara Suresi hariç) neden Hicret’ten sonra değil de önce nazil olmuş hiç düşündünüz mü? Hukuk, ceza hukuku, miras payları, bazı toplumsal kurallar gibi konular; Savaşa izin ve savaş hükümleriyle ilgili hükümler, Ankebût Sûresi hariç, içinde münafıkların bahsi geçen sûreler Medenî’dir. Bu surelerde Yahudi ve Hristiyanlar’la ilişkiler işlenir.
Hiç düşündünüz mü Mekkî ayetler “Ey insanlar” diye hitap ederken Medeni ayetler “Ey iman edenler” diye başlar.
Mekki ayetler insanlara iman, ahlâk, inkâr, ölüm ve ahiret, cennet, cehennem gibi konuları açıklar. İşte günümüz Müslümanlarının kaybettiklerini yeniden kazanmaları, yeniden Mekke döneminden iman tazeleyerek devam etmesi şarttır. Yani 40 yıl sonra Mekke döneminden başlamak kayıp değil kazançtır; anlayana, yapabilene…