İki büyük din tüccarı tarafından çok fena aldatıldık. Son pişmanlıklarımız ağır bedeller ödememize sebep oldu. FETÖ 50 yıldır bir tarafıyla bir cemaat, bir dini yapılanma olarak çalışırken diğer paralel yapılarıyla dine ne kadar aykırı iş varsa yapmış. Adnan Oktar namı diğer Harun Yahya din kisvesiyle Mason ve evrim düşmanlığıyla nam salarken diğer taraftan mason beratıyla ödüllendirilmiş bir adam olarak karşımıza çıkıyor.
Tabii faciayla karşı karşıya kalınca, sonuçlar ortaya çıkınca, değerlendirmek çok kolay. Asıl olan bu fena adamların bu hale gelmeden engellenerek bertaraf edilmesidir. İşte bu noktada görev milletten çok devlete, akademiye, medyaya ve sivil toplum örgütlerine düşüyor. Tabiri caizse “sokaktaki insanların” bu konuyu bütün boyutlarıyla görmeleri mümkün değil.
Toplum piyasasında bunlara benzer çok sayıda tüccar var, bunları samimi olanlardan nasıl ayıracağız? Bu ayrımı yapmak oldukça zor. Sahtekârların sayısı o kadar çok ki bunu başarmak bataklıkta sinek avlamaya benziyor. Ancak temel bir ölçüyü vermekte fayda görüyorum. Bu sahtekâr satıcılar hepten suçlu sayılmazlar bunlara müşteri olanlarda en az onlar kadar suçludur. Allah size akıl fikir vermesine rağmen niye kandırılıyorsunuz. Allah’ın kitabı, Peygamber’in sünneti ortada iken niye başka arayışlar içine giriyorsunuz. Peşinden gittiğiniz adamlar haşa Allah ve Peygamber’den daha çok dini biliyorlar ki onları aşan bir konuma sahip oldukları iddiasında bulunuyorlar.
Cahil olduklarını kazıklanınca anlayan insanlara şunu sormamız gerekiyor. Gel ki bu efsunlu meczupların peşine takılan çok sayıda iyi eğitimliler de var. Bu güruhta pozitif bilimlerde eğitimli ancak din konusunda zır cahil olunca hepten cahillerden daha tehlikeli olabiliyorlar. Allah’ı ve Resulü’nü bırakarak buzağıya tapan Yahudiler gibi sizinle aynı durumda olan insanları putlaştırıyorsunuz. Kur’an’da kesin bir emir olarak şirk koşma yasaklanmıyor mu? Kur’an’da sizin peşine düşeceğiz “ kutsal adamlar” var, sakın ola onların sözünden çıkmayasınız diye ayetler mi size bu işi yaptırıyor.
Şimdi şu soru karşımıza çıkıyor: Bütün cemaatler, tarikatlar, gruplar aynı mıdır? Elbette ki değil ancak ölçülerimiz ifade ettiğimiz gibi gayet net. Hiç kimsenin başka birini cennete ya da cehenneme götürme yetkisi yok. Peşine takılınca cennete gideceğinizi vaat eden adamların kendilerinin cennet garantisi var mı? diye sormalıyız. İslam inancına göre günahsız, kutsal insan yoktur. Herkes ölüm karşısında eşit ve ahirette aynı sorulara muhatap olacaktır.
Peki, bir araya gelip bir ilim insanından bilgi almamıza ve ilminden dolayı ona saygı duymamıza engel olan bir durum var mı? Kesinlikle yok. Bir insana bilgisinden dolayı hürmet edebiliriz. Bize fıkıh öğreten ilim adamından fizik konusunda da bizi aydınlatmasını beklersek bu mantık bizi hayal kırıklığına uğratır. Bu iyi bıçak kullanıyor diye kasabın iyi bir cerrah olacağını vehmetmek gibi bir şeydir.
Manevi alanda hizmet veren vakıf, dernek ve benzeri kurumlar ticaret ve siyasetten vebadan kaçar gibi kaçmalılar. Allah rızası için yapılan işler başkalarının rızasını almaya dönüşmemeli. Hizmet aşkıyla başlayıp sonra ticaret ve siyaset hırsına kapılan yakayı iç ve dış çetelere kaptıran dünya ve ahiretimizi mahveden adamlardan, yapılardan uzak durmazsak başımıza daha çok belalar geleceğinden şüphemiz olmasın.