Yıkılan sadece Esed mi?

Abone Ol

Dile kolay Baas rejiminin sonu olarak bakarsanız 61, Esed ailesinin yönetimdeki sonu olarak bakarsanız 53 yıl, Arap Baharı denen süreçle başlayanların sonu olarak bakarsanız da 13 yıllık zulüm bitti Suriye’de.

Elbette “zulüm bitti” derken geçiş döneminin türbülanslarının oluşturabileceği sorunları da hesaba katmak gerekiyor.

Umarım bu noktada şuurlu bir yaklaşım sergilenir ve olabilecek en yumuşak yöntemler uygulanır.

Türkiye’nin en başından beri sahada ÖSO’ya (Özgür Suriye Ordusu) vermeye çalıştığı kurmay aklı da devreye girer ve zafer sarhoşluğu bir oksijen çarpması şeklinde cereyan etmez.

Buraya elbette kolay gelinmedi.

Türkiye’de bile çok yaygın olarak şuna inanan bir kesim vardı; “Ülkeleri için savaşmayıp kaçtılar.”

Bana göre bugün itibarıyla meseleye böyle bakanların görüşleri de kaybetti.

Zira ABD’nin, Rusya’nın, Hizbullah’ın, PKK-YPG’nin denklemde olduğu bir ülkede, Esed rejiminin varlığı da eklenince kimin kim ve ne için savaştığının belli olmadığı da çok açık iken yapılan değerlendirmeler çok hakkaniyetli değildi.

Konjonktür bölgedeki bütün denklemi değiştirip hedefler daha da berraklaştığında Suriyeli muhalifler, cesaretlerini bütün dünyaya göstermiş oldular.

ABD’de Trump’la beraber yeni bir dönemin başlaması, Ukrayna ile savaşta çok ciddi şekilde sıkışmış olan Rusya ve İsrail saldırılarıyla büyük darbe alan Hizbullah denklem dışı kalınca durumu çok iyi okuyan akıl, harekete geçmek için mükemmel bir zemin yakaladı.

Derhâl, çok hızlı hareket edilmesi gerekiyordu ve öyle de oldu.

“Tabiat boşluk kabul etmez.” ilkesi çok iyi değerlendirildi.

Bu devlet aklının ve istihbarat gücünün Türkiye ile ilgili olduğunu biz ifade etmesek bile herkes çok iyi biliyor.

Bugün kazanılan zaferin uluslararası hukuk açısından da çok kıymetli olmasının sebebi; Suriye içindeki özgürlükçülerin kendi elleriyle bunu başarmış olması ve dışarıdan herhangi bir devletten fizikî bir savaşçı yardımı almamış olmalarıdır.

BM nezdinde bir ülke kazanmanın meşru şartları açısından da çok önemli bir zafer olmuştur.

Ülkenin devrik başbakanının; “Yetkilerimi devretmeye hazırım.” demesi ve yönetimi ele geçiren muhaliflerin de “Devlet kurumlarına dokunmayın.” açıklamaları da süreç açısından oldukça kıymetlidir.  

Diğer taraftan “Bizim bir dahlimiz yok. Çakıl taşında bile gözümüz yok.” sözleriyle Türkiye’nin bütün açıklamaları da BM’nin tüm şartlarını tam olarak yansıtıyor bu zeminde.

Türkiye’nin ve Suriyeli muhaliflerin 13 yıldır sabırlı ama hep hazırlıklı bekleyişi kazandı bugün.

Bu kazancın o kadar çok kaybedeni var ki.

ABD’nin, Rusya’nın, İran’ın politikaları kaybetti; onları denkleme taşıyan ve ömrünü ancak 13 yıl daha uzatabilen Esed ailesi ve rejimi kaybetti.

PKK-YPG’nin korkusunu çok iyi görebiliyorum.

Zira bugün bir devlet imkânına ve onun sahip olduğu her avantaja ulaşmış bir ÖSO karşısında hiçbir şansları olduğu kanaatinde değilim.

ABD ve İsrail desteğinin de pek işe yarayacağını sanmıyorum.

Aslında AK Parti iktidarı zorda kalsın ve onun oluşturduğu sorunlar yumağıyla boğuşsun diye bakan ama sürekli ve sanki sorunun çözülmesini istiyormuş gibi açıklamalar yapan, başta CHP olmak üzere Erbakan’ın da içinde olduğu muhalefet anlayışı da kaybetti; “Esedsiz olmaz” tayfası olarak…

Suriyeli göçmenleri bahane ederek “Türkiye Araplaşacak” diyen faşist Özdağ da kaybetti.

Evlerinin kiralarını üç-dört kat artıranlar ve bilumum bu zeminden rant devşirenler de elbette.

Yaklaşık üç milyon Suriyeli için onurlu, güvenli bir dönüşün yolu açılmışken bütün fırsatçılar kaybetti Yılmaz Özdil’in de kaybettiği gibi.

Öyle inanıyorum ki göçmenler yüzünden her gün kâbus gören Avrupa çok rahat bir nefes aldı bugün.

Evet, artık yepyeni bir Suriye ve onun içinde olduğu yepyeni bir bölge ve dünya denklemi var.

Üzerine daha çok konuşup yorumlar yapacağız…

Ama kısa da olsa bu zaferin tadını çıkarmak önce 13 yıldır acı çeken ve vatanlarının dışında hasret yaşayan Suriyelilerin hakkı…

Biz de uzun bir dönemdir -çokça zorluğa da göğüs gererek- “ensar” olarak baktığımız Suriyeli kardeşlerimizi onurla geri gönderecek olmanın sevincini yaşayalım.

Ve elbette güvenliğimizi tehdit eden o ‘teröristan’ın ve İsrail’in arzımevut hayallerinin bir defa daha çöpe atılmasının haklı mutluluğunu…