Sistem basitçe şöyle işliyor: Hamaney-Esed ve Batılı koalisyon güçlerinin Türkiye’ye karşı kullanmak üzere kurşun asker haline dönüştürdükleri PKK, alçakça pusular kurup memleketin onlarca yiğidini şehit edecek. Milletin infialini ise işbirlikçilikte sınır tanımayan Paralel ve diğer şerli gruplar, yürütecekleri algı operasyonlarıyla Erdoğan ve AK Parti’yi yıkmak adına bir fırsata dönüştürecekler. Çalışma metotları budur ve henüz ilk andan itibaren yaptıkları saptırmalarla bu niyetlerini ortaya koymaktan kaçınmamışlardır.
Bu ülkede girdiği her seçimden başarısını artırarak çıkan ve en son yüzde 52 oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Erdoğan’a karşı, milletin bir kesimini kin, nefret ve düşmanlık duygularına sevk ederek ve bunu yaparken de her türlü iğrenç hakaret ve saldırı yöntemlerine başvurmaktan kaçınmayan bu kirli ittifak, 7 Haziran seçimlerinin hemen akabinde başlamak üzere defalarca “eylemsizlik” kararını sona erdirdiklerini ilan eden ve bunun net bir göstergesi olarak işe, evlerinde uyumakta olan iki polis memurunu şehit ederek başlayan, ardından da cinayetlerini artırarak devam ettiren PKK terörünü ellerini oğuşturarak karşılamışlardır. 7 Haziran’da biraz zayıflatmayı başardıklarını düşündükleri AK Parti ve en önemlisi kâbusları olan Erdoğan’dan kurtulabilmek için yazılı, görsel ve sosyal medya mecralarında sanki bu kanları Erdoğan kendi saltanatını korumak için döküyormuşçasına bir algı oluşturmaya yönelik iğrenç bir kampanyaya girişmişlerdir.
Bu şerli kesimlerin Erdoğan düşmanlıklarının altında farklı anlayışlar yatıyormuş gibi görünse de esasen onları birleştiren temel sorun, içine düştükleri derin ve devasız ihanet çukurudur. Ruhlarındaki şizofreniyle birleşen “ihanet etmenin dayanılmaz hafifliği” artık varlıklarının yegâne nedeni haline dönüşmüştür.
Ulusal ve uluslararası ağababalarının cömert sunuları, bu vahim patolojik hallerini semirttikçe semirtmekte, vatan, millet, din, ülkü, tarihsel bilinç, vicdan, insaf, izan, adalet, hak gibi “üst yapı” değerlerini olabildiğince formatlamakta ve ancak yerine yalan, iftira, şantaj, saptırma ve zulüm gibi ritüellere yaslanan kendi “üst akıl” dininin azatlığı zor görülen esaretine mahkûm etmektedir.
Yeryüzü, artık onlar için iyilik ve merhametle savaşılması gereken ve varoluşsal boşluklarını bu şekilde doldurabileceklerini vehmettikleri bir mücadele alanıdır. Hayra ve barışa -selam- hiçbir tahammülleri kalmamıştır artık ve her türlü bozgunculuk yöntemleri kullanılarak kesinlikle yok edilmesi gereken bir düşmandır karşılarında.
Diğer yanda ise çok şükür bunların iğvalarına kapılmayan, hakkı ve adaleti gözeten ve yeryüzünün bir selam ve ferahlık yurdu olması için gayret gösteren ferasetli bir millet vardır. Umuyor ve diliyorum ki, bu mazlum yandaşı millet bunların hakimiyetine asla imkan vermeyecektir.
Hay Allah, başka bir şey anlatacaktım aslında… Bu yazının konusu ‘şeytan’ın tanımı olmayacaktı.. Nerden geldik buraya bilemedim. Belki de kafam çok karışık…
Selam ve duayla..