Geçen haftaki yazımda “ırkçılık zehri”ni yazmış, ırkçılığın verdiği zararları, tahribatları, ırkçılıkla milliliğin, milliyetçiliğin aynı şeyler olmadığını ifade etmeye çalışmıştım. Bugünkü yazımda ise bu bağlamda “yerlilik” kavramı üzerinde duracağım.
Türkiye’de “kurumsallaşan” ırkçılık, sosyolojik çimentomuz olan yerlilik ve milliliğin karşısında bir beton bariyer gibi duruyor. Bu bariyer, âdil, toplumun değer ve yargılarını ihtiva eden yerli ve milli bir düzenin tesisine mani olagelmiştir.
Batı(l) endeksli, yerlilik karşıtı bir ırkçılık türüne de değinmek gerek. Bu, Batının mandası olmayı, bu toprakların değerlerine, Anadoluluğa yeğleyen absürt, karaktersiz, haysiyetsiz bir hastalıktır. Bu hastalığa sahip olanların eylemleri Anadolu’ya, Anadoluluğa karşı hasmane, söylemleri “Anadolu’lu” gibidir. Kuzu postuna bürünmüş kurt, çakal misalidir. Yunan’ı denize dökme, İngiliz’i Çanakkale’ye gömme edebiyatı yaparlar ancak bütün emel ve amelleri Yunan ve İngiliz’e göredir. Sırça köşklerde oturup elleri soğuk sudan sıcak suya değmez ancak halkçılığın, emektarlığın bayraktarlığını yaparlar.
Her fırsatta ülkesini Batı’ya gammazlayıp sonra halkçılık, yerlilik, millilik oynamak katmerli bir sahtekârlık türüdür, mayası bozukluktur. Yerlilik ve mililiğin yüzü ve yönü “iç”e dönüktür. Yüzü ve yönü “dış”a dönük olan bir anlayışın millilik ve yerlilikle alakası yoktur. Yerlilik ve millilik “ümmet” eksenlidir, ümmete muhalif bir fikriyatın temeli ve zemini sakattır.
Rahmetli Erbakan Hocamız, siyasi hayatı boyunca hep “millilik” şuurunu telkin etti. Siyasetinin merkezinde millilik önemli bir yer tutuyordu. Cumhurbaşkanımız Erdoğan ise buna “yerlilik” şuurunu da ekledi. Cumhurbaşkanımızın sıkça kullandığı bir tabirdir “yerli ve milli” tabiri. “Yerli ve milli” tabiri çok şey ihtiva ediyor. Bahisteki “millilik”, içi boş, kof, ırk/etnisite temelli değil. Ümmet, millet-i İbrahim’i temel alan milliliktir. “Yerlilik” tabiri ise salt bu topraklarda doğmak, bulunmak, yaşamak değil, aynı zamanda bedeniyle birlikte ruhu da kökü de maneviyatı da özü de bu topraklarda olmaktır. Enerjisinin, güneşinin, havasının kaynağı bu topraklarda olmayanların yerliliği ve milliliği şüphelidir.
Türkü, kilim, halaydan bihaber olan anlayış nasıl yerli olabilir, nasıl milli olabilir? Abdest, rahmet, namaz-niyazdan yoksun olan bir zihniyet nasıl yerli ve milli olabilir? İstanbul, Diyarbekir, Konya ile gönül bağı olmayan bir ideolojinin yerlilik ve millilik ile bağı olabilir mi?
Grup Tillo’nun ezgisinde geçen “ortağız bir namusa, yaslanmışız sırt sırta” cümlesi âdeta yerliği ve milliliği tarif ediyor. Sırtını Batıy/l/a, Anadolu’nun hasımlarına yaslanmıyor, tamamen yerlidir, “iç”tendir. Asla “ben” değildir, “biz”dir.
Ressam Bob, “gayr-ı yerli ve milli olduğu halde yerli ve milli olduğunu söylediğinde burnu uzamayan bir Pinokyo çizelim” demiş midir?