Masonik ve paralelci kadrolar 2002’den itibaren yavaş yavaş tasfiye sürecine girdiyse de 15 Temmuz sonrası yeni bir dönem için milat sayıldı. Tasfiyeler devam ederken yerlerine atanan kişiler bu yeni dönemin ehemmiyetini kavramış dava insanı şuurunda olmadıkları için “Milli Diriliş” için gereken kadro hareketine dönüşemedi. Bunun en temel sebebi milli dirilişe öncülük eden lider kadronun samimiyeti ve bu samimiyetin oluşturduğu çalışkanlık maalesef başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere diğer bakanlık kadrolarına da yansıtılamadı. “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” duruşundaki şuur kadroların tamamı tarafından içselleştirilemedi.
Makamlar araç olmaktan çıktı amaca dönüştü. Bunda yukarıda bahsedilen çevrelerin tamamen sistemden ayıklanamamasının etkisi olduğu kadar süreçte kadroları seçen ve atamasını yapanların önceliğinin liyakat esaslı olmamasından da kaynaklanmaktadır. Bu durum aynı zaman da devlete olan güven duygusunu azaltarak kamu vicdanında onarılmaz yaralar açmaktadır. Yaklaşık yirmi yıldır siyasi karar alıcıların önüne listeleri koyanlar bu vebalin omuzlarında olduğunu bir kez daha düşünsünler ve bu yanlıştan vazgeçsinler. Sadece bir milletin değil insanlığın umudu haline gelmiş bu dirilişi, sekteye uğratan her kişi ve kurumun omuzlarında vebal olarak kalacaktır.
Tam bağımsız bir Türkiye sürdürülebilir bir “Milli Diriliş”in sağlanabilmesine bağlıdır. Milli bir eğitim sisteminin geliştirilmesi hayati öneme sahip bir mecburiyet içermektedir. Son yıllarda oluşan milli diriliş ruhu batı ya sen kendi işine bak bizim iç işlerimize karışma mesajını vermiştir. Bunun altında kalmamak için buna bütün kalbiyle inanmış kadrolara, “Milli Diriliş için Direniş Ruhu” dediğimiz milli mücadele ruhuna, samimiyete, kararlılığa ve iradeye ihtiyaç vardır. Bunu heves olmaktan çıkarıp dava bilincine dönüştüremezsek vebali hepimiz için çok ağır olur. (Allah göstermesin) Bunun bedelini hem zillete düşerek evlatlarımız ağır öder hem de bütün insanlığın umudu olan bir süreç kendi hırslarımız, heveslerimiz, egolarımız yüzünden heba olur gider.Türkiye Cumhuriyeti devleti hükümetince dillendirilen “Dünya beşten büyüktür”ün ufku dünya sistemine yön verici mahiyette bir netice oluşturabilmesi için toplumun, Yirmi birinci yüzyıl yeni Türkiye’sinin önünü açıcı bir sonucu ortaya koyma sorumluluğu bulunmaktadır. Bunun için topyekûn bir mücadele ruhu gerekmektedir. Bu ruhta ancak eğitim sistemi ile mümkündür. Endişem odur ki yetişen genç neslimizi çağı kuşatacak şekilde donatmaz ve öteleri hayal edecek ufka sahip olarak yetiştiremezsek bu tekerlek tümsekte kalacaktır.
Bunun için eğitim sistemimizi transfer uygulamalarla yapboz tahtası olmaktan çıkarmalıyız. Kendi geleneklerimizin, kendi kültür kodlarımızın oluşturacağı “milli mektep” sistemimizi oluşturmalı bu düşünsel dirilişi harekete geçirmeliyiz. Ülkemizin geleceği ve bütün insanlığın umudu olacak bir neslin inşası bu bakış açısının sinerjisiyle şekillenecektir.
Nesilden nesle aktarılan bilgi, kültür ve insan zihninde şekillenen düşünceler, zamanla davranışa dönüşür. Ülkelerin geleceğine ilişkin varsayımları, genelde yeryüzünde, özelde kendi coğrafi sınırlarında gelişen kültürel iklim, insanların yetişme düzeni ile oluşan insan kaynaklarının ürettikleri ile şekillenir.
İhtiyacımız olan eğitim sistemimizi değişen dünya şartlarına uygun olarak kendisini yenileyecek mekanizmalara ve özgün düşünen, bilgi üretebilen insan kaynaklarına kavuşturmaktır.