Geçtiğimiz günlerde Yeni Zelanda’da meydana gelen terör saldırısının aslında kurulmakta olan yeni küresel sistemin çok yönlü, asimetrik çatışma dinamiklerinin de ipuçlarını göstermesi bakımından ayrı bir önemi var. Yeni Zelanda’daki olayla ilgili çok şey söylenip yazıldığı için teferruata girmeyeceğim ancak geçmişten farklı olan yönlerini açıklayacağım. Öncelikle bu olayı sadece bir terör olayı olarak ya da sadece Yeni Zelanda üzerinden okumak büyük hata olur. Gerçek ortaya çıkarılsın veya çıkarılmasın ama ne olayı gerçekleştiren baş terörist durumundaki eski spor eğitmeni ne de biri kadın diğer üç kişi, işin psikolojik öğelerinin de düşünüldüğü adeta sanal gerçeklik uygulamalarını aratmayan bu tür bir eylemi planlamayı ve uygulamayı başarabilecek güç ve kapasitede değiller. Ayrıca hiç kimse tek başına askeri eğitim almadan bu kadar seri ve bu kadar soğukkanlı olarak hedeflerin nesneleştirilebildiği, eylemin adeta mutat iş haline getirildiği bir süreci başaramaz. Ayrıca kin ve nefret eksenli hakaret ve küfür içerikli söylemler beklenirken ustaca kaleme alınmış en ince tarihi olayların bile ustalıkla işlendiği sözde “manifesto” ve neredeyse namluların içine bile nakşedilmiş görsel ve yazınsal mesajlar. Yani herkes olayı anlamak için silahlara ve etrafa bakayım derken aslında olayla verilmek istenen faşizan ve ekstremist Hristiyanlık mesajlarına maruz kaldı. Dolayısıyla işin arka planına odaklanmak ve aslında bu eylem üzerinden verilmeye çalışılan büyük mesajları okumaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Yıllardır süren çatışma ve kavgalarla tükenme noktasına gelen Ortadoğu, artık daha fazla istenen karşıtlığı üretememekte ve bu karşıtlık, yani sadece Arap Müslümanlığının terörizme endekslenmesi ile elde edilen kaotik çatışma zemini, emperyalizm için yeterli olmamaktadır. Daha büyük ve daha geniş kitlelerin çatışmasını sağlayacak ancak konvansiyonel yani orduların cephe tarzı savaşına da varmayacak yeni şiddet biçimleri oluşturmak, aslında bu olayların asıl amaçlarından birini oluşturmaktadır. Bakınız önceden Ortadoğu üzerinden oluşturulan İslamofobi, şimdi nerede olurlarsa olsunlar bütün dünya Müslümanları üzerinden üretilmeye başlandı. Ve maalesef Yeni Zelanda olayından sonra muhtemelen karşıt saldırılar, karşıt saldırılara da karşıt saldırılar şeklinde bütün küreye yayılan, temel motivasyonu etnik ve dinsel unsurların sinerjik kombinasyonundan oluşan yeni bir çatışma biçimiyle karşı karşıya kalma riski var ve dünyamız buna henüz hazır değil. İşte daha dün Hollanda’da da benzer bir saldırı gerçekleşti. Muhtemelen bundan kısa bir süre sonra da benzer veya karşıt saldırılar bunları izleyebilir.
Ancak bu olayı sadece Müslüman-Hıristiyan mücadelesi olarak okumak da yeterli olmaz. Çünkü bu iki din dışında başka din ve inançlara sahip ülke ve topluluklar da var. Dolayısıyla inanç sistemleri ve etnisitelerin mücadelesini de aşan daha büyük hesapları görmemiz lazım. Sanırım bu da dünyadaki kaoslardan beslenen ve kana doymak bilmeyen derin emperyal yapıların, zayıflayan dünyada kendilerinin daha da güçlenecekleri kabulü üzerinden, küresel hâkimiyet kurma isteği şeklinde yorumlamak mümkün olsa gerek. Bu nedenle bir süre sonra başta Çin olmak üzere Asya ve Kafkasya hatta Balkan toplumlarının da bu yeni biçimli şiddet dalgasından etkilenecek duruma gelebileceklerini düşünmek gerekir.
Tabi burada Türkiye’nin durumu, teröre karşı aldığı pozisyon çok önemli. Zira konjonktürel politikalar yerine terörün her türlüsüyle topyekûn mücadele eden Türkiye, izlediği sağlam-tutarlı ve hümanist politikalar nedeniyle kurumsal yapısı ve dünya toplumlarındaki genel algısı en yüksek ve güvenilir ülke durumundadır. Ancak bu tür eylemlere karşı temel istihbarat ve asayiş kapasitemizin yanında toplumsal bilinci ve birliğimizi daha da arttırmak için kurumsal ve siyasi desteğin kesintisiz şekilde oluşturulması, bu kapsamda proaktif davranılması önem arz etmektedir. Bugün Yeni Zelanda’daki olayın kınanması ve Yeni Zelanda hükümetine taziye için giden Cumhurbaşkanı yardımcısı ve dış işleri bakanımızın dünyaya verdikleri mesaj taziye ve terörü kınamanın çok ötesinde, teröre karşı Türkiye’nin güçlü duruşunu ve mücadelesinin haklılığını da göstermesi bakımından çok önemlidir. Başkaları anlamasa da mazlum milletlerin, terörden, savaşlardan, emperyalist dayatmalardan büyük acılar çekmiş toplumların, kişilerin bunu anladığından eminim.