Yeni dizayn: Selefi-sufi, etnik ve mezhepsel çatışma alanları

Abone Ol

Ortadoğu ve özellikle Suriye özelindeki gelişmelere baktığımızda bölgenin yeniden dizayn edildiğini görüyoruz. Bölgenin dizaynıyla birlikte yeni çatışma alanları da iyi bir mühendislik ve üst akılla kapımıza kadar gelmiş bulunuyor. Gözlerimizi kapatsak da görmek istemesek de suçu başkalarına atsak da “bela” geliyorum diyor.

İslam’a karşı İslam Projesi ile bütün İslam coğrafyaları, “Mezhebe karşı mezhep, ılımlı İslam ve radikal İslam çatışması, coğrafyaya karşı coğrafya ve ırka karşı ırk” stratejisi ile çatışma alanı haline getirilmiş durumda. İslam coğrafyalarının tamamına bakın, bu dört ayak üzerinden çatışma içine çekilmiş ve Müslümanlar, Müslümanlar ile savaşır hale getirilmiştir.

Bugün Suriye özelinden baktığımızda bölgenin şekillenmesini isteyenler Türkiye’yi üç bela ile karşı karşıya bırakmak için politikalarını adım adım hayata geçirmiş ve Türkiye hızlı bir şekilde “Lübnanlaşma” sürecine itilmeye çalışılmakta.

Türkiye’de “etnik çatışma, Sünni-Şii ve Selefi Sufi” çatışması kurgulanmış ve bu çatışma alanları hayatımızı gitgide zorlaştırmaya başlamıştır.

Özellikle Suriye’de PYD’nin oluşturduğu politika üzerinden ciddi anlamda bir etnik çatışma alanı oluşturmak isteyenler, IŞİD’i bu noktada çok net kullanmış ve PYD de oluşan alan hâkimiyetiyle bu çatışmanın unsuru haline gelmiştir. Irak ve Suriye’de bölgelerin ayrıştırılması, alan hâkimiyetine giren grupların diğer halkları tasfiye etmesi ve bölgelerini boşaltması bu çatışmanın fitilini ateşlemektedir.

Aynı şekilde Suriye’de takınan tavır üzerinden mezhep üzerinden okuma biçimleri gelişmiş ve özellikle İran’ın Suriye’ye verdiği mezhepsel destekten dolayı bölgede Şia’ya karşı olan tepki artmış ve Selefiliğin Harici yorumunda bulunan kimi oluşumlarda bu kavgayı daha da şiddetlendirir hale getirmiştir. Yakın zamanda Türkiye’de bu kadar keskin hissedilmeyen mezhep ayrımı, Suriye direnişiyle birlikte en üst seviyeye çıkmış ve şu an Türkiye’de lokal çatışma alanları için denemeler yapılmış ve uzun vadede gerektiğinde bu çatışma alanının derinleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Çok köklü bir geçmişe sahip olan Türkiye, Suriye ve Irak’taki tasavvuf hareketleri de bu dönemde hem hedef haline gelmiş hem de özellikle IŞİD gibi yapıların yaptıkları ile fiziki kültürünü bile koruyamaz halde olmuştur. Türkiye’de tasavvufi hareketin merkezi olan yapıların son dönemlerde kendi bünyesinde olan kişileri kaybetmeleri ve bu kişilerin IŞİD gibi yapıların içerisine dâhil olmaları üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir durumdur. IŞİD’ katılan gençlerin büyük bir kısmının tasavvufi ekolün güçlü olduğu Türkiye illerinden gitmesi de gözlerden kaçmamalıdır. Türkiye’de tasavvufi hareketlere mesafeli bazı dindar yapıların da ne yazık ki bu konudaki duruşları bu çatışma alanının değirmenine su taşımış durumdadır.

Yakın zamanda büyük bir ihtimalle parçalanmış bir Suriye gerçeği ile karşı karşıya geleceğiz. Suriye’de savaşmaya giden grupların askerleri savaş bittikten sonra kendi ülkeleri gibi Türkiye’ye de dönecekler. Orada hem gerilla hem şehir savaşı almış olan bu insanlar bu ülkede kendi ideolojileri doğrultusunda aynı unsurlarla burada çarpışmayacaklarının garantisi var mı? Sorusunu cevaplandırmamız lazım.

Bugün etnik, mezhepsel ve Selefi-Tasavvufi çatışması kapımızda ve herkesin bunu görmesi gerekiyor. Bu devletin de, PKK’nın da, tasavvuf merkezlerinin ve sivil toplumumuzun görmesi gereken bir durumdur ve buna dikkat etmek ve bu çatışmaları boşa çıkaracak olan politikaları hep beraber oluşturmak durumundayız…