Gündem

Yeni cumhurbaşkanlığı sisteminin ayak sesleri – 4

Abone Ol

45 yıllık tarihsel süreç içinde siyasetin sembol isimlerinin “Başkanlık” sistemine ilişkin talepleri her seferinde bastırıldı. Son dönemde bu yöndeki talebi en güçlü şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan gündeme taşıdı. Başkanlık sistemi karşısında blok oluşturanların dezenformasyon içerikli söylemleri bu kez tutmadı. Bir milletin iradesine kelepçe vurmak isteyenlerin oyunları bozuldu. Bugün referandumla birlikte sandıkta son sözü bir kez daha milletin kendisi söyleyecek.

Muhammed Şimşek / Analiz Haber

15 Temmuz darbe girişimiyle örgütün ortaya çıkan kirli yüzü muhalefetin Erdoğan karşıtı bloğa dönüşen görüntüsünü yıktı. Oluşan yeni tabloda siyasiler kendini milli ve gayri milli ayrımına göre yeniden konumlandırdı. Sonraki süreçte sistemle ilgili nihai kararın 15 Temmuzun kahramanı olan Millet tarafından verilmesi yönünde Mecliste yeter sayıda bir konsensüs oluşmasının önünde kapı aralandı.

İLK KEZ FOTOĞRAF DEĞİŞMEYE BAŞLADI

Tüm bu gelişmeler yaşanırken önceki dönemlerde başkanlık sisteminin aslında diktatörlük manipülasyonu yüzünden tartışılamadığı ve yeteri kadar anlatılmadığı gözlemlenmişti. FETÖ’nün işgal girişimi ve terör örgütlerine konum atılmış gibi ülkemizin hedef gösterilmesi bu gözlemi doğrulamanın ötesinde devletin güçlü bir sisteme ihtiyacı olduğu konusunda tam bir toplumsal mutabakat sağlanması konusu konuşulmaya başladı.

BAHÇELİ’NİN ÇIKIŞI OYUNU BOZDU

11 Ekim’deki partisinin grup toplantısında konuşan Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sistem değişikliği ve yeni anayasa için ilk işaret fişeğini ateşledi. Bahçeli “Türkiye’nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır” mesajını vererek yeni anayasa ihtiyacına ilişkin politikasının yönünü Millete çevirdiğini şu sözlerle ifade etti:

“Bize göre, bilhassa 15 Temmuz’dan sonra bu ihtiyaç acil bir hal almıştır. Türkiye’de hiçbir şey, 14 Temmuz’daki gibi olmayacak, olamayacaktır. Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız.”

“ESAS OLAN MİLLET YARARIDIR”

“MHP, anayasanın tadilatına veya yeniden yazımına başından beri sıcak ve olumlu bakmaktadır. Bizim anayasaya bakışımız da herhangi bir değişiklik, bir sapma veya farklı bir anlayışa savrulma yoktur. Dün ne söylemişsek bugün de aynı çizgideyiz. MHP, millet yararına olduktan sonra her zaman, her zeminde uzlaşmadan, konuşmadan yanadır.”

“FİİLİ DURUMA HUKUKİ BOYUT KAZANDIRILMALI”

“Bunlardan birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilli başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir. Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır.”

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM NE DEDİ?

Bahçeli’nin sözleri iktidar kanadında hızla makes buldu. Zira aynı gün grup toplantısında kürsüye çıkan Başbakan Binali Yıldırım Bahçeli’nin çağrısına kulak verdiğini ve hemen meclise Anayasa tekliflerini getirmek üzere çalışmaları başlatacaklarını duyurdu.

“MİLLETE SORALIM”

Başbakan Yıldırım’ın yeni duruma yönelik sözleri bu kadarla sınırlı kalmadı elbette. Anayasayı değiştirmeye yetecek 367 sayısı sağlansa bile karar merciinin Millet olacağını söyleyen Yıldırım, bu kapsamda sonuç ne olursa olsun atılacak adımı Millete sormaktan çekinmeyeceklerini açıkladı.

CHP VE HDP HATTINDA YAŞANAN ŞAŞKINLIK

Başkanlık ve yeni anayasa konusunda CHP ve HDP öteden beri değişiklik “istemezük” tavrı içindeydi. Haliyle Bahçeli’nin çağrısı onlar üzerinde tam bir şaşkınlığa yol açtı. İki günlük sessizliğin ardından ağızlarını açan bu iki parti daha önce ileri sürdükleri “Diktatörlük”, “Tahakküm” ve “Kuvvetler ayrılığı” tezlerine sarıldı.

ASIL “KUVVETLER AYRILIĞI” MEVCUT SİSTEMDE YOK

Oysa başkanlık sistemi her gündeme geldiğinde tartışılmasını engellemek amacıyla “bu sistemde kuvvetler ayrılığı yok” diyerek tepki gösterenlere bugüne kadar çok net cevaplar verildi. Bu cevaplardan biri de Merhum Turgut Özal’a ait. Özal kendi dönemindeki eleştirilere aynen şu sözlerle karşılık vermişti:

“Bugün denetim yok, neden? Çünkü hükümet koalisyon da olsa tek parti hükümeti de olsa Meclis’e hâkim oluyor. İstersem Meclis’ten hiçbir araştırmayı vs. geçirtmeyebilirim istersem. Çok rahatlıkla. Hâlbuki Başkanlık Sistemi’nde ise kuvvetler ayrımı var kesin olarak. Amerikalılar buna “Check and balance” derler, yani karşılıklı bir denge vardır. İcra olarak Cumhurbaşkanı’nın kuvveti vardır, buna mukabil meclisin de yetkileri vardır. Meclis tam kontrol yetkisini yapar.”

BU KEZ TUTMADI

15 Temmuz sonrası oluşan atmosferde diktatörlük manipülasyonu ve ortaya atılan benzer tezler karşılık bulmadı. Daha önce sistemin yeteri kadar anlatılmamış olmasından kaynaklanan endişeler artık ortadan kalkmaya başladı. FETÖ darbe girişimi ve yaşanan terör saldırıları yeni ve güçlü bir sistem ihtiyacını duyururken bu konuda toplumsal bir mutabakatın önü açıldı.

Nasipse devamı yarın…