Hiç şüphe yok ki; kötü bir barış bile savaştan iyidir ve sulh hayırlıdır…
İnsanların ölümünden, kan dökülmesinden memnun ve mutlu olmak insani de değildir İslami de değildir. Ancak sıkılan yumruklarla el sıkışamazsınız ve müzakerenin edebini ve üslubunu bilmeyenle asla barış yapamazsınız.
Bu nedenle iyi bir çözüm için, yani; sıkılı yumrukları gevşetmek ve muhatabın edebini temin etmek için bazen savaş kaçınılmaz, bazen de savaş tek ve son çaredir.
Malumunuz Devletin savaşı ve öldürmeyi tek çare olarak idrak ettiği on yıllardan sonra; Barışı ve müzakereyi denediği ve adına kimisinin ‘Barış Süreci’ kimisinin de ‘Çözüm Süreci’ dediği bir süreç yaşadık.
Her ne kadar PKK kanadı bu süreci Devletin, Kürt sorununu müzakere yolu ile çözme girişimi olarak lanse etse ve kendisini Kürtler adına Devlet ile müzakere yapan partner olarak tanıtma gayretinde olmuşsa da işin aslı; Devletin PKK’yı silahsızlandırma müzakeresiydi…
İşin adını tam koyma adına bilmemiz gereken ilk şey: ‘Barış ve Kardeşlik projesi’ ile ‘Çözüm/Barış Süreci/projesi’nin aynı şey olmadığıdır.
*Barış ve Kardeşlik projesi: Devletin, Kemalist reflekslerden kurtulup Kürtlerin asimilasyonuna son vermesi, Kürtlerin gasp edilmiş haklarının iadesi ve eşit vatandaşlık temelinde kardeşçe yaşamanın tesis edilmesi projesiydi. Bu proje başarıya ulaştı.
Devlet, Kürtlerin bu haklarını iade ederken, yani; demokratikleşme adımları atarak eşit vatandaşlığı tesis ederken hiç kimse ile bir müzakere yapmadı ki zaten yapması da doğru değildi. OHAL’in kaldırılmasından tutun da, TRT Kurdi’nin açılmasına kadar yapılan birçok düzenleme döneminde ‘Çözüm Süreci’ diye bir şey yoktu…
*Çözüm Süreci: Barış ve Kardeşlik projesinin son aşamasıydı, yani; PKK’nin silah bırakması amacıyla yürütülen bir müzakere süreciydi. Haliyle Devletin muhatabı da PKK/Öcalan’dı.
Çözüm Süreci başarısız oldu ancak;
PKK/HDP’nin bu süreci ‘PKK’nın Silah Bırakma Müzakeresi’ olmaktan çıkarıp ‘Kürtlerin Haklarının Müzakeresi’ olarak kamuoyuna lanse etmesi gerçeği yansıtmayan bir algı çalışmasıydı ve PKK bu algı operasyonunda başarılı oldu.
Peki yeni bir Çözüm Süreci, yani; Devletin, PKK’yı silahsızlandırmak için yeniden onunla masaya oturması mümkün mü.?!
Bunun cevabını vermek için önce Çözüm Sürecinin neden başarısız olduğunu incelemek gerekir. Şüphesiz ki bunun birçok sebebi vardır ancak ben sadece Edep/Üslup boyutuna değineceğim.
Malumunuz bir davayı sulh ile neticelendirme müzakerelerinin ilk şartı edep ve üsluptur; bunu da en iyi Kürtler bilir.
Kürtlerin hemen her köyünde zaman içinde bir kan davası olmuştur ve bu dava birilerinin aracılık yapması üzerine sulh ile neticelenmiştir. Bu kan davalarına sulh yolu arayanların da taraflara ilk telkini;
‘Karşı taraf hakkında asla olumsuz konuşmayın, eşlerinizi ve çocuklarınızı uyarın tahrik edici sözler, intikam tehditi, güç gösterisi, çarşıda pazarda kahvede hava atma, bir şey olmamış gibi davranmaktan sakının. Onları gördüğünüzde edeben yolunuzu değiştirin, aranızda laf götürüp getirenlere kulak asmayın, onlara karşı edebinizi muhafaza edin.’dir.
Şimdi sürecin başına dönelim ve olanları hatırlayalım…
Çözüm Süreci başlamadan önce HDP seçmeni dahil her Kürdün kabul ettiği ve ikrar ettiği cümle ‘Allah var bu Erdoğan memlekete huzur ve barış getirdi, hizmet getirdi. Allah ondan razı olsun.’ idi.
Bunu HDP lideri Demirtaş da zaten kabul edip bir konuşmasında ‘Kürtlerin içinde artan Erdoğan hayranlığı parti içinde de gizli Erdoğancılar yaratmıştı’ demişti.
Çözüm Süreci başladıktan sonra PKK/HDP, Kürtler içinde artan Erdoğan sevgisinden endişe ederek halkta ona karşı nefret uyandırma ve onu Kürtlerin gözünde şeytanlaştırma adına had ve hudud bilmez yalan ve iftiralar, türlü küfür ve hakaretlerle algı operasyonlarına başladı.
Şimdi soralım…
1-Kürtlerin haklarını gasp eden, onları inkar eden ve asimile etmek için elinden geleni yapan liderlere etmediğiniz küfürleri ve yapmadığınız düşmanlığı; Kürtlerin haklarını iade eden, ölümleri durduran, inkar ve asimilasyona son veren Erdoğan’a neden yaptınız.?
2-Yıllarca sizi sadece namlunun ağzı ile muhatap alan ve siyasetin tüm yollarını tıkayıp, insan dışkısı yedirip dağa çıkmaktan başka yol bırakmayan liderlere etmediğiniz küfür ve hakaretleri, yapmadığınız düşmanlığı ve atmadığınız iftiraları; Sizi masada muhatap alan Erdoğan’a neden yaptınız.?
3-Dünya tarihinde, Müzakere masasında muhatabına küfür ve hakaret ederek, onu silah, terör, kaos ve darbe ile devirmekle tehdit edip, ‘Tek hedefimiz onu devirmek’ diyerek; Barış ve anlaşma arayan başka bir güruh var mı.?
4-Siz Öcalan ile müzakere süreci başladıktan sonra her Hükümetin her hangi bir üyesinden Öcalan için 30 yıldır kullanılan ‘Bebek Katili’ veya ‘Terörist Başı’ ifadesini duydunuz mu.?!
5-Peki; Hükümet sulhun adabı, müzakerenin edebi gereği tüm Dünyanın Terörist Başı olarak kabul ettiği birine bile edeple muamele ederken; Halkın seçtiği ve Dünyanın meşru kabul ettiği bir Devlet Başkanı olan Erdoğan’a etmediğiniz küfür, atmadığınız iftira kaldı mı; Siz bu edep ile mi müzakere yapıp barış sağlayacaksınız…?!
Tabi ki yeni bir müzakere süreci mümkün. Ancak; Müzakerenin yeniden başlaması için, eskisinde yapılan hataları görmek, onlardan ders almak, yanlışı kabul etmek, özür dilemek, sol jargonla söylemek gerekirse ‘Öz eleştiri yapmak’ ve başlayacak bir süreçte aynı veya benzer yanlışların yapılmayacağına dair tarafların birbirlerine güven vermesi gerekmektedir ki…
İşte bu edep ve adap bilmezlikle, bu şımarıklık ve had bilmezlikle, bu iki yüzlülük ve tehditkar ağızla, bu söylem ve eylem çelişkisi ile sizinle yeni bir süreç mümkün değildir.!
Selam ve dua ile…