28 Şubat süreci, toplumumuza tüm varlığıyla önemli bir birikim ve yeni siyaset geliştirme mekanizmaları kazandırdı. Ancak bu birikimi elde etme ve alternatif mekanizmalar geliştirme sürecinde, milletimiz yoğun bir “kirli enformasyon” saldırısına uğradı. Ali Kalkancılar, Fadime Şahinler ve domuz bağlı infazlar gibi aşağılık komploların her birinin ne denli büyük birer kurmaca ve nasıl aynı plânın parçaları oldukları ortaya çıktı.
Bu türden yöntemlerin, toplumu o dönemde FETÖ gibi paralel din simsarlarına yönlendirme açısından nasıl kullanıldığı bugün daha net anlaşılıyor. O dönemde İmam-Hatip okullarının kapatılmasıyla birlikte daha da popüler hâle getirilen FETÖ okullarının (!) toplum önüne ters bir algı sunumuyla arz edilişi de bu durumun örneklerinden.
Ancak bu örnek, FETÖ gibi bir şer yapılanma okuması üzerinden düşünülecek en önemli örnektir! Zira FETÖ, toplumumuzun gelecek vadeden gençlerini emperyal güçlerin devşirme politikalarının eksenine sokmuş, birkaç kuşaktan oluşan önemli bir neslimizi âdeta bu güçlere kurban etmiştir.
Jön Türklerden günümüze uygulanan bu yeni stile sahip plân, aslında iki yüz yıldır üzerimize hazırlanan programın bir parçasıdır. Hedefi, “toplumu İslâm’la olan bağlarından koparmak, derinliğiyle tüm çağlara hitap eden inanç sistemimizden uzaklaştırmak ve seküler-pozitivist yaşama esir etmektir.” Böylelikle toplumumuza karşı post-modern darbe işletme günahına ortak olanlar, bir diğer taraftan da post-modern bir sömürge tipi üretmeye kalkışmışlardır. Bir toplum, zihinsel anlamda köleleştiğinde, sahibi olduğu değerlerinden kopuşunun farkına dahi varamaz. Sabiteleri değişir, kendisine arz edilenleri de sabiteleri olarak edinir.
Bu noktada günümüz sosyalitesi göstermektedir ki, dünyevîleşme yahut diğer bir tabirle konformizm, âdeta salgın bir hastalık hâlini almaktadır. Dinî hayatımızdan siyasetimize, eğitimimizden ticaretimize her alanda Doğu’yu refere eden İslâm aklı ile değil, Batılı, hatta Katolik/Protestan bir akılla düşünmeye ve sabitelerimizi değiştirmeye doğru sürükleniyoruz.
İslâm’ın temel kaynaklarıyla ilişkisini neredeyse sıfırlayan bir nesille karşı karşıyayız. Söz konusu kaynaklarla bu nesli buluşturmak isteyen kurum ve kuruluşlarsa her gün yeni bir saldırıyla karşılaşıyorlar.
Bu saldırıların ilki, kavramlarımızın kirletilmesi üzerine girişilen bir operasyonla kendisini gösteriyor.
15 Temmuz sonrası FETÖ’ye karşı verilen mücadelenin sıklaşması esnasında, doğrudan ve yalnızca bizim olan kavramlar su-izan altına alınmaya çalışılıyor.
Bu kavramların en başında da “cemaat” geliyor!
Cem olmak, cemaat olmak… Bizim gibi kolektif ruha sahip bir medeniyetin mensuplarının “cemaat” kavramından uzaklaştırıldığını görmek ne acı! Ancak bu noktaya gelinmesinde bizim de suçumuz var! Değerleri yok edilirken popüler kültürü sahiplenen, tez yoldan para kazanma ve kariyer sahibi olma yollarına yönelen, köşe dönme çabasında ilerleyen bir gençlikle karşı karşıyayız bu yüzden.
Bu gençliği kendi ellerimizle yetiştirdik!
Vakıfta, dernekte, cemaatte pişmesi, mücadeleyi öğrenmesi, şuur edinmesi gereken genci, politika koridorlarına fırlattık âdeta. Peki, yeni nesil yetiştirmek hususunda sahip olduğumuz biricik “Yüce Kaynağa” ne kadar kıymet verdik?
Toplumumuzun düşünme melekeleri zehirleniyor, muhasebe yeteneği gemleniyor; âdeta yaşayan ölülerden mürekkep… Başkalarının Dinimize hakareti yetmezmiş gibi, din adına yol tutmuş akımların, birbirlerini ölesiye eleştirip yine birbirlerine çelme taktıkları devri yaşıyoruz. 28 Şubat, İslâm’dan koparmak içindi; bu saldırıysa İslâm’ı İslâmsızlaştırmak için!
Bugün, Resûl-i Zîşân Habîbullah Efendimizin (sav) “Ulema-i sû” şeklinde tabir ettikleri, “ilmini kötüye kullanan” âlim müsveddelerinin popüler hâle geldiklerini görüyoruz. Bu şaklabanlar aracılığıyla toplum, çıplak hâlde bırakılmak istenmektedir!
Dün sol Kemalizm üzerinden kendi iç sorgulamamızı yapmamız engellenirken, bugün de FETÖ üzerinden aynı engelle karşılaşmaktayız. İster cemaat, ister tarikat, istenirse bunlar dışında bir başka topluluk yapısı olsun, topyekûn Kur’ân ve Sünnet çizgisinde, Selef-i Salihîn’in Ehl-i Sünnet geleneği üzerinde akıl, düşünce ve pratiğimizi sorgulamak, düne ait metodolojik eksikliklerimizi tasfiye etmek ve Kitap ile Sünnet’ten uzaklaştıran tüm hâlleri terk etmek mecburiyetindeyiz.
Dün sol Kemalizm, bugünse FETÖ üzerinden rafa kaldırılmaya çalışılan sorgulama geleneğimizden uzak kalmak, bizi daha büyük yanlışlara götürecektir. Akım, vakıf veya cemaat levhası altında İslâm’ı İslâmsızlaştırma yoluna girenlerle birlikte konformist hastaları da ayıklamak bize farzdır!
Bu iki tipi de aramızdan ayrıştırmak ve emaneti ehline vermek şarttır!
“Dindar nesil” yetiştirmek isterken “kindar nesil” yetiştirmeye ve bu söylemin dillendirilmesine fırsat vermeye kimsenin hakkı yoktur!
“Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet” idealine inanmış, bu toplumda ve tüm dünyada yeni İslâm düşmanlıkları üretilmesine izin vermeyen ve ülkesi ile ümmetini kısır tartışmalara kurban etmeyecek bir “yeni”yi, “yeni nesli” inşâ etme derdinde olmalı, sözünü ettiğimiz tehlikeye karşı müdafaa ve taarruz stratejimizi hazırlayarak harekete geçmeliyiz.
***
@mkulunk: Kurban, bu dünyada misafir olduğumuzu hatırlatır. Kurbanlarımızı Mülkün Sahibine sunarken, cümleten hayırlı bayramlar diliyorum…
***