Libya’da meşru hükümeti devirmeye çalışan Hafter komutasındaki güçlerin sözcüsü Ahmed el-Mismari’nin başarısızlıklarına bahane bulmak için yaptığı açıklamalarda akla mantığa sığmayacak iddialarda bulunarak saçmalaması artık sıradan hale geldi.
Örneğin, Perşembe günü düzenlediği basın toplantısında “Libya ordusu” olarak adlandırdığı güçlerin kara, deniz ve hava kuvvetleriyle Türk ordusuna karşı savaştığını söyledi.
Öncelikle Hafter komutasında savaşanların “ordu” olarak adlandırılması mümkün değil.
Çünkü çoğu paralı asker ve hatta Libyalı dahi değil.
UMH güçleri sözcüsü Albay Tayyar Muhammed Kanunu önceki gün şafak vakti Trablus’un güneyindeki bir bölgeye düzenledikleri baskında Sudanlı “Cencevid” grubu üyesi 25 paralı askerin öldürüldüğünü açıkladı.
Sudanlı, Çadlı, Rus ve Suriyeli paralı askerlerin “Libya Ulusal Ordusu” olarak adlandırılması tıpkı PKK’nın Suriye’deki koluna “Suriye Demokratik Güçleri” adı verilmesi gibi bir şey.
İkincisi, Hafter’in karşısında savaşan UMH’e bağlı Libyalılar.
Türkiye meşru hükümet güçlerine sınırlı bir şekilde teknik destek veriyor.
Hafter’in karşısında gerçekten Türk ordusu olsa paralı askerlerden oluşan çapulcu sürüsünün işi çoktan biterdi.
Karşılarında Türk ordusu olduğunu söyleyerek yenilgilerine kılıf bulmaya çalışan el-Mismari, geçen Pazar günü yaptığı açıklamada da Türkiye’nin Müslüman Kardeşler Cemaati’nin Yemen’deki siyasi kolu Islah Partisi’ni desteklemek üzere Suriyelileri Yemen’e göndereceğini öne sürdü.
Hatta daha da ileri giderek Türkiye’nin Yemen’e gidecek her bir Suriyeliye aylık 5 bin dolar maaş vereceğini söyledi.
Hafter’in sözcüsünün bu açıklamaları Arap sokağında alay konusu oldu.
Çünkü Yemen’de savaşacak insan sıkıntısı yok.
Değil 5 bin dolar, aylık bin dolara savaşacak bir milyon kişi bulunur.
Daha da ötesi, Yemenliler Türkiye’nin desteğiyle ülkelerini kurtarmak için tek bir kuruş almadan savaşmaya çoktan hazır.
Ejder Yalçın’ı, Anka’yı ve Bayraktar’ı en kısa sürede yanlarında görmek istiyorlar.
Ahmed el-Mismari’nin açıklamaları her ne kadar hezeyan olsa da aslında bir gerçeği, Hafter’i finanse eden Körfez ülkelerinin korkusunu yansıtıyor.
Türkiye’nin Suriye ve Libya’da olduğu gibi Yemen’de de oyunu bozmak için sahaya inmesi ihtimali Abu Dhabi ve Riyad’ın ödünü patlatıyor.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarında elde edilen başarılar, İdlib’de Rusya’yla kurulan denge ve Trablus’un Hafter tarafından işgaline izin verilmemesi korkularını büyütüyor.
Türkiye’nin her gün daha da gelişen askeri gücü ve teknolojisiyle Yemen’de karşılarına çıkabileceği düşüncesi kâbuslar görmelerine neden oluyor.
Türk ordusunun –tıpkı Suriye’de ve Libya’da olduğu gibi- Yemen halkı tarafından memnuniyetle karşılanacağının ve dört gözle beklendiğinin farkındalar.
Yemen’den yükselen çağrıya daha fazla duyarsız kalamayız, kalmamalıyız.
Türkiye, geç olmadan doğru muhatabı tespit edip Yemen’e güçlü bir şekilde müdahale etmeli.
Tarihi ve dini bağlarımızın olduğu o coğrafyaya bir an önce yardım eli uzatmalıyız.
Bunu yapmaya -Allah’ın izniyle- gücümüz var.
Yemen Türkiye’ye uzak gibi görünse de Somali’deki askeri üssümüze yakın olduğu unutulmamalı.