Salise, saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay ve yıllar…
İşte ömür ırmağı…
Küçücük zerresinden damlalarına varıncaya kadar kocaman bir ömür, böylece akıp gidiyor…
Sonuçta ise bir ırmağa dökülüyor ki, o da ölüm ırmağı.
Hayat bitiyor dünyada ve başka bir hayat başlıyor berzahta.
Ama o hiç bitmiyor artık…
İşte biz insanoğlunu düşündürecek yegâne hakikat…
Yolculuğumuz ona doğru. Tabii aynı zamanda O Yüce Zât’a doğru.
***
Dünyamızı o âleme odaklamak suretiyle yaşarsak ne mutlu bize. Bunun tersi ise çok vahim bir sonuçtur.
Allah’ın bizlere bahşettiği ömrün tekrarı yoktur. Bu meseleyi iyi kavramak gerekir. Bir defa ama iyi bir değerlendirmeyle sonsuz bir hayat kazanılır.
Şimdi bakmayın siz dünyasını neş’eyle dolduranlara. Asıl mesele öbür âlem. Burada değil orada gülmek önemli. Bakın şu mazlumların haline. Onların dünyada çektiklerine! Ama ebedî hayatta gülecek olanlar onlardır inşallah.
Kulluk ve güzel sonuç… Önemli olan bu. Ancak kul olmak denenmekle ortaya çıkıyor. Öyle güle oynaya değil. Hani “cennet ucuz değil” ifadesi var ya! Sınanmakla, yanmak ve kaynamakla cennet ve Cemal-i İlâhî kazanılıyor. Sınanmanın ise çeşitlerine akıl ermiyor.
Varlık ne getiriyor?
Bir sahabi gelmiş Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’e ve “ben sizi seviyorum Ya Rasûlallah” demiş. Bakın hadis-i şerife:
Abdullah b. Muğaffel radıyallahu anh’dan rivayete göre o, şöyle demiştir:
“Bir adam, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e; “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben seni gerçekten seviyorum” dedi. Rasûlullah, “O söylediğin söze dikkat et” buyurdu. Adam tekrar “Ben seni gerçekten seviyorum” deyince Rasûlullah (s.a.v.), “Söylediğin söze iyi dikkat et, ciddi misin?” buyurdu. Adam da “Vallahi seni gerçekten seviyorum” diyerek üçüncü sefer aynı sözü tekrar etti. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
“Eğer beni seviyorsan fakirliğe karşı bir kalkan hazırla. Çünkü fakirliğin beni seven kimseye gelmesi, selin durak yerine akması gibi hızlıdır.” (Tirmizi, Zühd, 36)
Ya bir de Allah’ı seviyorum derse…
Ama bakın müjdeye! Rabbim ihsan eylesin bizlere:
“Kim Allah’a(cc) ve Peygamber’e (sas) itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel arkadaştırlar.” (4 Nisa 69)
Evet, sevgi karşılık istiyor. Hani âyet-i kerimede ne buyrulur:
“İnsanlar, ‘İnandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?” (29 Ankebût 2)
Sahabe-i Kiram neler çekmişlerdi neler… İşte bir ibret:
Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Biz Rasûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) ile birlikte otururken uzaktan Mus’ab İbnu Umeyr (radıyallâhu anh) göründü, bize doğru geliyordu. Üzerinde deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı. Rasûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) onu görünce, (Mekke’de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı) bolluğu düşünerek ağladı. Sonra şunu söyledi:
“(Gün gelip, sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne yemek tabaklarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Kâbe gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?”
“O gün, dediler, biz bugünümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibadete daha çok vakit ayıracağız.”
“Hayır, buyurdu, bilakis siz bugün o günden daha iyisinizdir.” (Tirmizi, Kıyamet 36)
İşte o gün ve işte bugün! Halimizi bir düşünelim. Varlık ne getirdi bizlere? Kendi kendimize sormalıyız bunu.
Nesillerimiz nereye doğru gidiyor? İyi bakalım bu gerçeğe. Giyim tarzından tavır ve yaşayış şekillerimize. Kimlere benziyoruz acaba?
Hasan-ı Basri Hazretleri Tabii’nin büyüklerindendir. Ona Sahabe-i Kiram’ı sordukları zaman şöyle dermiş: “Siz onları görseydiniz deli zannederdiniz. Onlar da sizi görseydi, bunlar Müslüman mı acaba derlerdi.”
Onların zamanındaki hassasiyete gelince; Bir kadın gelir Hasan-ı Basri Rahmetullahi Aleyh’e. Bir sorum var ya İmam der. O da buyur sor bacım der. Der ki: “Ben dul bir kadınım. Çocuklarım var. Onların iaşesini sağlıyorum. İp eğirir satarım. Bazı akşamlar kandilimin yağı tükenir de halifenin askerleri penceremin önünden geçerken, onların pencereden sızan ışıklarıyla elişimin durumuna bakarım. Bu yaptığım şey acaba haram mı?”
İmam şaşırır ve birden ağlamaya başlar. Biraz sonra başını kaldırır ve kadına şöyle der:
“-Ey Bacım! Sen böyle dersen, bizim halimiz ne olacak?”
Şu cevaba bakın! Gerçek âlimler böyleymiş. Onlarda korku daha fazlaymış. Şimdi böyle mi acaba?
Evet, dünya bize bir defa veriliyor. Bunun için önemli ya! Çünkü kazanç mekânı burası, harcama mekânı ise ahiret hayatı.
Ama ne yapıyoruz? Kendi nefsime soruyorum kardeşlerim! Kazanıyor muyuz, yoksa kaybediyor muyuz?
Kazanan harcayacak orada ama hiç de bitmeyecek. Ya kazanmayan?
Ne olur yazık etmeyelim dünyamıza!
Yoksa ahiretimiz de gider elden…
Rabbim bizlere bunun şuur ve idrakini versin!