Yaşlanma, yaşlılık, ihtiyarlık, geriatri

Abone Ol

“Yaşlanma” zaman kavramına tâbi olan bütün varlık için geçerli bir süreç. Nesnelerde “eskime”, canlılarda ise “yaşlanma” daha doğru bir tanımlama olur.

Kelime etimolojisi bize güzel ipuçları veriyor: yaş-lanma Yani bir anlamda “yaş alma”…

“Yaş” sözü Türkiye Türkçesindeki günlük kullanımıyla “kaç yaşındasın?” sorusuyla kaç yıl yaşadığını öğrenmek amacıyla sorulur. “Kaç yaştasın?” veya “kaç yaşadın?” soruları ise Anadolu’da da bütün Türk dünyasında da geçerli bir sözdür.

Türkçe, Azerbaycan Türkçesi dışında “yaş” denildiğinde hem bu anlamdaki yaş hem de “genç” anlaşılır. “Yaş”, “caş”, “cas”  farklı lehçelerde bu sözün hem Türkçe’deki “yaş” karşılığında hem de “genç” karşılığında kullanıldığını görürüz. Türkiye Türkçesinde “genç” karşılığında “yaş” sözü artık sadece “ağaç yaşken eğilir.” atasözünde yaşıyor. Yani ağaç genç iken şekil verilebilir anlamında…

Bir de yaşlıları ifade eden daha manidar bir sözümüz daha var: “İhtiyar” Onun anlamı bir başka güzel… Hayırlı insan, seçebilen ve seçilmiş, seçkin insan. Yani iyiyi, hayrı seçebilme yeteneği olan…Bir işi “kendi ihtiyariyle yapmak”, isteyerek, kendi iradesiyle yapmak anlamına geliyor. Bu anlamda aslında “ihtiyar” bir zamanlar sadece yaşı ifade etmiyordu ve ilk anlamıyla kullanıldığında bir yeterlilik ve yetkinlik hitabıydı.

Türkçe etimoloji ile başladığımız bu girişe sosyal bir vakıa ve gerçeklik olan yaşlanma ve onun günümüzde ortaya çıkardığı problemler ile devam edelim:

Bütün dünyada başta Kuzey yarımküre olmak üzere doğum istatistiklerine bakıldığında doğum hızının dramatik şekilde düştüğü; evlilik yaşının ilerlediği; evlenmelerin sayısının geçmişe kıyasla göreceli olarak azaldığı görülür… Bütün bu sayılanlara da bağlı olarak yaşlıların nüfus içerisindeki oranı artıyor. Buna, iyi ve sağlıklı beslenme ile tıbbi imkânların artması da eklenerek değerlendirildiğinde ortalama yaşama süresinin doğal olarak uzaması sonucu ortaya çıkıyor.

Tahminimce yaşlılık, sadece Avrupa’da değil, bütün dünyada önümüzdeki yılların en fazla konuşulan sosyal meseleleri arasında yer alacak.

Yukarıda çizdiğimiz tablonun sosyal yapı üzerinde etkileri zannedildiği kadar sınırlı değil… Çünkü nüfus içerisinde artan yaşlı oranına bağlı olarak ekonomideki aktif istihdam ve Sosyal Güvenlik sisteminin sürekli olarak kendini yenilemesi gerekiyor ve tedbir alınması elzem oluyor.

Bunun yanında yaşlılar için sağlık hizmetlerinin ve onların huzur içinde yaşayabilecekleri mekânların sayısının arttırılması da bütün Batı Avrupa’da 40-50 yıldır yoğunlaşılan sosyal konuların önde gelenlerinden… Burada yaşlılara yatırımla zannedildiği gibi sadece hayır ve iyilik amacı güdülmediğini de ayrıca ifade etmek istiyorum. Dünyanın önemli bir kısmı, yaşlılık döneminde ve emeklilik döneminde insanların rahat bir şekilde yaşamasını yine ekonomik çıkarlar üzerinden değerlendiriyor.

Haklı olarak, çalışan aktif nüfusunbugün verimli ve güvenli bir şekilde çalışmasını sağlamanın, onlara gelecekte kaliteli bir Sosyal Güvenlik ve sağlık hizmeti sağlamaktan geçtiği kabul ediliyor.  Hatta yine sosyal devletin bir gereği olarak öngörülen işçilerin çalışma saatlerinin sınırlandırılması ve tatil hakları gibi son derece insanî bulduğumuz haklar bile, çalışanların bedenî, zihnî ve psikolojik sağlıkları için gerekli olduğu gibi verimlilikleri için de esas olduğu düşüncesiyle önemseniyor.

Bir zamanlar, Avrupa’da toplum düzeni, aristokrasi, burjuvazi ve halkın arasında soyluluk ve zenginlik üzerine kurulu hiyerarşik bir ekonomik ve sosyal sisteme dayanıyordu. Yaşlılar, hangi sınıftan olursa olsun genel olarak kendi grubu içerisinde akrabalık bağları başta olmak üzere geleneğe uygun olarak saygı görüyordu. Sanayi devrimi sonrasında sosyal yapıdaki hızlı değişim, yaşlıların değerini de hızla düşürmüş oldu.

Doğu dünyasında ise çok yakın zamanlara kadar genel kanaat, yaşlılığın birikimi, tecrübeyi ve bilgeliği temsil ettiği ve dolayısıyla saygıya layık olmayı hak ettiği yönünde idi. Bunun da ötesinde akıl sağlığını yitirmiş olan bir yaşlının dini inançlar ve gelenekler dolayısıyla veya bazen sadece aile terbiyesi ve görgüsü dolayısıyla evin baş köşesinde yeri vardı.

Yaşlılar, kendisine danışılan, hatırı sorulan, duası alınan ve onun gönlü hoş tutularak ilahi Rıza’nın ve hoşnutluğun sağlanacağı umulan ayrıcalıklı yeri dolayısıyla el üstünde tutulurlardı. Bugün bu örneklerin binlercesi çevremizde var olsa da sayıları gün geçtikçe azalıyor ve bu anlayış toplumda gün geçtikçe daralarak zemin kaybediyor. Aslında ertelenmiş bir sanayi devrimi sonrası sosyal çözülmesini yaşıyoruz desek abartmış olmayız. Buradaki asıl problem, aynı dönemde Batıda geliştirilen koruyucu mekanizmaları aynı hızla üretemiyor olmamızda.

Kültür değerlerimizin benimsediği model, yaşlıların “ahir ömürleri”ni çocukları ve torunlarıyla birlikte, onları görerek yanlarında veya yakınlarında yaşayarak tamamlamalarıydı. Bir insanın en huzurlu olacağı yer, bir “fakirane” de olsa kendi evidir; ömrünün son demlerinde tanıdığı insanlarla yanyana bir hayat sürerek huzurla bu dünyadan göçmektir.

Bugün, yaşlı bakım evleri, Batıdan yaklaşık 80 yıl kadar sonra ülkemizde yaygınlaşmaya başladığında kaçınılmaz sona doğru ilerlerken, hemen her konuda olduğu gibi kendimize özgü yollar gelişterememenin acılarını yaşıyoruz.

Sağlıklı bir sosyal yapının içinde her yaştan insan yanyana olur. Yaşlılar, orta yaşlılar, çocuklar ve bebekler aynı ortamda hayatın acı-tatlı gerçeklerini yaşayarak ilerler.  Sadece çocukların bir arada olduğu ortamlar çocuklarımızı sağlıklı kılmaya, mutlu ve huzurlu etmeye ne kadar yeterli olabilirse, sadece yaşlıların birarada olabilecekleri yerler de yaşlılar için o derecede yeterli olabilir.

Geleneğin yaşlıları koruyan gücünün artık alabildiğine azaldığını üzülerek ifade etmek isterim. Bu sebeple, yeni ve farklı özgün usulleri geliştirmenin gerekli olduğuna inanıyorum.

Dünyada yaşlıların sağlığını korumak, hastalandıklarında tedavilerini sağlamak, hayatlarını en az bağımlılıkla sürdürebilmeleri ve hayat kalitelerini yükseltmek amacıyla “Geriatri” bilim dalı üzerinde ciddi çalışmalar yapılıyor. Geriatri, yaşlanmadan kaynaklanan sağlık problemleri ve tıbbi bakımları ile tedavileri ile ilgilenen bir tıp dalı olarak gün geçtikçe değer kazanıyor ve ilgi görüyor. Bunun yanında, yaşlı psikolojisi konusunda uzman psikologların yetişmesi ve bu türden bir desteğin yaygınlaştırılması gerçekten çok önemli.

Fakat yaşlıların tıbbi bakımdan daha önemli ihtiyaçları olduğunu unutmayalım. Her insan gibi, sevgi-saygı görmek ve değer verildiğini hissetmek ve kendisiyle konuşulmak…

Yaratan, evrensel mesajında yaşlılarla ilişkilerin felsefe ve ahlakını ne güzel de koymuş. Şimdi artık bu yazıyı da, O’nun sözünün üstüne söz demeden tamamlayalım.

“Yaratıcın kesin olarak (size) şunları emretti: Ancak kendisine kulluk edin, anne ve babanıza iyilik edin. Onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “öf” bile deme ve onları azarlama… İkisine de tatlı ve güzel sözler söyle…” (7:23)