Son zamanlarda İslami camia içerisinde mevcut yaşam tarzına, gençlerin -özellikle tesettürlü genç kızların- giyim kuşamına dair sıklıkla eleştiriler yazılıp çizildiğini görüyorum. Sıkıntı var; fakat sıkıntının kaynağından ziyade ortaya çıkıp, “göze batana” dair tepkiler olarak görmekteyim bunları.
“Batı yaşam tarzının girdiği her yer Batı’dır” diyor Üstad Necip Fazıl Kısakürek. Yaşam tarzı dediğin sadece giyim kuşam mıdır sanıyorsunuz? Yönetildiğin sistem, uyguladığın ekonomi modeli, eğitim, politikan, mimarin, sanatın, estetiğin, eğlence kültürün vesaire… Bir sistemin, senin için belirlediği şeydir yaşam tarzı.
İnanca nispetle ahlak ve estetik çerçevesini çizdiğin ve o nizama göre unsurlarını yerli yerine oturtamadığın zaman hayat nizamını, fert ve cemiyet olarak şahsiyet oluşturamazsın. Yani kendin olamazsın. Kendisi olamayan fert ve cemiyet, başkası olmaya çalışır. Bakın sokaklara, kendisi olamadığı için başkasına benzemeye çalışan ve bu arada kalmışlığın neticesi olarak da ucube gibi gezen yeni nesilleri görürsünüz.
Geçtiğimiz hafta, farklı noktadan ele alarak değerlendirdiği bir yazısında: “Adına ne dersek diyelim ‘İslami olandan uzaklaşma/dünyevileşme’ topyekûn yaşanan bir şey. Sadece kadınlara odaklanarak bu değişimi söz konusu edip hayıflanmak ise büyük haksızlık olur. Kimliklerimizin inşa sürecindeki çevresel koşullar kadın-erkek herkesi kuşatıyor. Ayrıca ‘İslam’ düşüncesinin daha serbest ortamlarda ifade edilebilmesi, görüntüde muhafazakarlaşmanın artması, bu gidişe mani değil. Tam tersine algı ilizyonuna sebep oluyor” diyordu Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler yazısında.
Evet, yaşam tarzı eleştirilerini genelde kadınlar üzerinden yapmak adet haline geldi camiada. Gelinen noktanın eleştirisi yapılacaksa, özellikle Müslüman camianın kızları-kadınları değil, erkekleri eleştirilmeli… Sadece son yirmi yılda yaşananlara bir göz attığınızda “erkeklerin” ne yaptıklarını ve ne yapmadıklarını görebilirsiniz. Müslümanlara karşı en son estirilen rüzgar olan 28 Şubat dönemine bakın bir. Müslüman camiada, dik durup bedel ödeyen ve hala ödemeye devam eden belirli bir kesim -ki bu kesime okul önlerinde coplanarak okulundan atılan, bedel ödeyen kızlar da dahildir- dışında, dik duran, savrulmayan, eğilmeyen saklanmayan, şekil ve yol değiştirmeyen kim vardı?
İşte Müslüman camia erkeklerinin o dönemdeki eğilişleri, sonraki kuşağa kırılma olarak yansıdı ve kimsenin de yeni nesillere bir şey diyecek yüzü kalmadı. Özgürlükler kazanıldı. Fakat o yaşam tarzına hapsedildi. Yani karşı olduğun sistemin sana dayattığı yaşam tarzına karşı, sistem çapında bir dünya görüşü ortaya konulmadı.
Oysa “eski sistemi bertaraf edince yerine koyacağımız sistem ne olmalı” sorusu en öncelikli ve hayati derdimiz olmalıydı. İktidarın açtığı yolu kendi elleriyle tıkayan bir camia haline geldik, farkında değiliz. Bu olmadığı gibi mevcudun içinde yer kapma yarışına başlandı. (Onların ‘sosyete’sinin bu cephedeki adı “muhafazakâr elitler” oldu mesela. Onların “patronlar kulübünün“ yerine “bu tarafın ”patronlar kulübü” kuruldu. (Peki ne değişti? İşçiler asgari ücretten daha fazla mı verdiler? Çalışma saatleri mi değişti? Sosyal güvenceleri mi artırıldı?) Onların sadece rejimi savunan STK’ları vardı, bizim de sadece iktidarı savunan STK’larımız oldu. Onların Reina’sı varsa bizim de Hugga’mız oldu. Onların moda dergisi vardı, bizim de oldu. TV kanallarına bakın. Dış yüzden birkaç değişiklik -başörtülü kadın- dışında yapılan programlar bile aynı neredeyse. Misalleri uzatın uzatabildiğinizce…)
Demem o ki, karşı olduğun bir sistemde artık istediğini yapacak gücün, yetkin paran var ve sen “özgür olarak” aynı sistemde yaşamaya devam ediyorsun. Nedir sebebi bunun? Bu sistemin yerine ne koyacaksın, nasıl koyacaksın, buna dair bir dünya görüşün var mı?
Her şey dünya görüşüyle alakalı. Kendi inancına göre sistem çapında bir dünya görüşü inşa etmezsen, insanların mevcut sistemin yaşam tarzına kapılıp kendisini ona göre konumlandırmasından daha doğal ne olabilir?
Hem kendi ülkemizdeki hem de mevcut dünya düzeninin dayattığı “yaşam tarzından” kurtulmak ve bir an önce inancımıza göre bir dünya inşa edebilmek duasıyla.