Mütemadiyen felaket tellallığı yaptılar.
“Türkiye kan gölüne dönecek” dediler.
Cumhurbaşkanı’nın şahsında ülkeyi ve devleti tahkirden sakınmadılar.
Çözüm Süreci işlerken, kimi sürecin ihanet olduğunu söylüyordu kimi de PKK’nın silah bırakmasının aptallık olduğunu savunuyordu.
AK Parti’ye ve onun liderine husumetleri, bir o tarafa savurdu onları, bir bu tarafa…
Ama asla sorun etmediler bu zavallı durumu.
Zira yegâne hedefleri, beynelmilel şer güçlerinin başını istedikleri adamın gitmesi için kendilerine tevdi edilen ihanet vazifesini harfiyen yerine getirmekti.
Bu yüzden halka da küfrettiler, oy verip iktidara taşıdılar diye…
Ellerindeki bütün imkânları seferber ettiler amaçlarına ulaşmak için.
Tutarlılık, aydın namusu (?!), dürüstlük, ilkeli duruş, hiçbirinin hiçbir değeri yoktu bunların nezdinde.
Daha düne kadar aleyhinde söylenmedik söz bırakmadıkları terör örgütü ve onun siyasi uzantısı için bu kez lehte propagandaya başladılar.
Alladılar, pulladılar…
Eli kanlı teröristlerden, “yere izmarit atmayan çiçek çocuklar” ürettiler.
Ve sonra “el birlik olup hep birden salladılar” ülkenin istikrarını ve istikbara karşı verdiği mücadeleyi.
Maksatlarına tam olarak ulaşamamış olsalar da önemli bir mevzi kazandılar akabinde.
Daha fazla kan, daha fazla gözyaşı, daha fazla kin, daha fazla nefret ve daha fazla kaos gerekiyordu gayelerine kamilen ulaşabilmeleri için!
Safları sıklaştırdılar bu yüzden…
Tehdidin dozunu arttırıp, gerekirse memleketi bile gözden çıkarabileceklerini alenen ifadeden çekinmediler…
Kimler mi bunlar?
Kim olduğunun ne önemi var ki?
Gözlerini kan bürümüştü ve parçalanmış insan cesetleri görmek istiyorlardı hepsi de…
Bunlar “dahili bedhahlar” olarak içeriden, ben diyeyim ABD, Rusya, İsrail, siz deyin Almanya İngiltere Çin, fark etmez, “harici bedhahlar” dışarıdan, bir kez daha salladılar memleketi.
Ortalık kan gölüne dönüştü, tam da istedikleri gibi.
Daha hiçbir şey belli değilken, doğrudan devleti hedef aldılar senkronize bir biçimde.
Öyle ki, bütün güçleriyle destek verdikleri terör örgütünün temsilcilerinin katıldıkları cenaze töreninde bile güle oynaya çektirdikleri fotoğraflara değil, yaralılara yardım için koşuşturan güvenlik güçlerine ve sağlık ekiplerine hücum ettiler.
Fırsat bu fırsattı zira…
Yukarıda bir yerlere tünemiş akbabalar, bu sahneyi ürpererek izliyorlardı.
Bunca yıllık leş kargalıkları vardı ama böylesine tıynetsizliğe hiç tanık olmamışlardı.
Şeytan bile utandı bunlardan…
Tasını tarağını toplayıp savuştu sessizce, bu, vampirlere rahmet okutturacak denli gözü dönmüş nebbaşların ve ölü sevicilerin şerleri kendine bulaşmasın diye…
Ama ve fakat!..
“Yarın elbet bizim, elbet bizimdir/ Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”