Sadece deprem fırtınası ile değil, şiddetli bir yalan fırtınasıyla da karşı karşıyayız…
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, büyük bir strateji ve formasyonla üretilen yalanları ifşa etmek için büyük ve çok kıymetli bir çaba gösteriyor…
Komplocuların, yalancıların en çok sevdiği şey krizler, afetler ve belirsizliklerdir…
Bu gerçek, en çok yalanın neden ilk 48 saatte üretildiğini de çok iyi gösteriyor…
100 yılın en büyük depremlerinden biri, yılın en kötü hava koşullarında gerçekleşmişken ve uluslararası yardım çağrısı da yapılmışken, bütün yıkım alanında “anında vaziyet” almak, dünyada hiçbir ülkenin başarabileceği bir şey olamazdı…
Bugün sırf muhalefette olmanın konforuyla konuşanlara, “Siz olsaydınız ne yapabilirdiniz?” sorusunun karşılığı akli ve ikna edici bir cevap olamaz…
Kaldı ki bu ülkenin afetlere müdahale kapasitesi son yıllarda ciddi ölçekte artmış olmasına rağmen bu böyledir…
Bu kapasiteyi artıranların kimler olduğu da çok açıktır…
Bugün “enkazda kaldınız” diyenlere “kim” olduklarını da hatırlatmak gerekiyor…
Muhalefette olmanın her türlü konforu sağladığına inanan bu zavallılar, insanların mukayese kabiliyetini yitirdiğini sanıyorlar…
İktidar haykıra haykıra “kentsel dönüşüm” dediğinde, durdurmak için onlarca dava açacak, toplumu kışkırtacaksın, deprem olunca da “sizin yüzünüzden yıkıldı” diyeceksin…
“Düğün evinin tefçisi, ölü evinin ağıtçısı” olmanın konforundaki riyakârlığı bu millet görmeyecek mi sanıyorlar…
İzmir’i sel vurduğunda, “Bir yılda yağması gereken yağmur bir günde yağdı” diyerek çaresizliğini ortaya koyan CHP Genel Başkanı, bütün planlamaları altüst eden deprem felaketini ise insaftan uzak olarak küçümseme yolunu seçiyor…
Ve bunu yine kim ve kimlerle yapıyor?
Bugün şirazesini kaybedip, “İstanbul Türkiye’nin yanında” diyerek, kendisini ülke yöneticisi sanan İBB Başkanı ile traktöre mazot koymayı unutup, etkinlikte rezil olan Kılıçdaroğlu tabii ki…
“Daha iyi bir gelecek” vadeden Akşener de bunu, “ahmak, geri zekâlı” dediği Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarıyla yapacakmış…
Sormak lazım…
Madem Kılıçdaroğlu’nu kurmayları yönlendiriyor, bu ağır ithamlarla aşağıladığın kişilerle hangi iktidarı kuracak ve başarılı olacaksın; umut olacaksın?..
Kaldı ki “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” diyerek asıl muhatabını da göstermişken…
Yıkılan binaların %98’inin 1999 öncesi olduğu gerçeği ortadayken -bu elbette yeni yapıldığı hâlde yıkılanları savunmak değildir- bütün sorumluluğu aymazlıkla devretme çabası hiçbir akılla izah edilemez…
Kentsel dönüşüme “rantsal dönüşüm” diyerek itibarsızlaştıran akıl ise hiç izah edemez…
Yıkımı yolsuzluk ve çalmalara bağlayan ve iktidarın 18 yılında bakanlık ve başbakanlık yapmış Davutoğlu ise bambaşka bir garabeti temsil ediyor…
Yıkılan binalardaki 99 öncesi oranını ve CHP’nin kentsel dönüşümdeki engelleme çabalarını görmezden gelen Davutoğlu’na, “Peki, bu çalmalar yapılırken siz neredeydiniz?” denmesi gerekmiyor mu?
Ya da Babacan’a…
Ne diyelim…
İnsaf ve vicdan kaybolunca kulak duymaz, göz görmez, kalpler hissetmez oluyor…
Eksikleri, felaketin büyüklüğü ile orantılı, hakkı teslim eden bir zeminde dile getirmedikleri için ne denli ayrıştıklarını zaman hepimize gösterecek…
Birileri hâlâ yaraları sarmaktan fırsat bulamazken diğerlerinin, yaptıklarını gizleyerek ve yalanlarla depremi seçim malzemesi yapmasının sonucunu da seçim 2023 çok açık olarak gösterecek…
Yalan fırtınasını hakikatin dindirmesi yakındır zira…