Türkiye’de geçen hafta Karabük Üniversitesi çerçevesinde bazı iddialar ortaya atıldı. Öncelikle belirletelim ki okulda okuyan yabancı öğrencilerle ilgili iddialar kolluk kuvvetlerini ilgilendirir. Rektörlük makamıyla ilgili iddialar ise YÖK’ü.
Ülkemizde okuyan uluslararası öğrenciler konusunda bir süredir yalan yanlış haberler üzerinden örgütlü bir ırkçılık geliştiriliyor. Hepimizin malumu çünkü daha önceki dönemlerde ülke içindeki değişik unsurlarla ilgili de çeşitli söylentiler çıkarılmıştı.
Cazibe merkezi olan, diploması kıymetli sayılan tüm ülkelerde yabancı öğrenci sayısı hızla artıyor. ABD’de yabancı öğrenci sayısı 1 milyon 57 bin 188, Çin’de 492 bin, Almanya’da 458 bin 210, Fransa’da 400 bin 26, İngiltere’de 679 bin 970. Türkiye’de ise 301 bin 694 kayıtlı yabancı üniversite öğrencisi var. Yani dünyada yabancı öğrenci sayısı bakımından altıncı sıradayız.
Uluslararası öğrencilerin ülkeye katkısı sadece ekonomik değil. Türkiye 3 milyar dolardan fazla gelir elde ediyor.
Uluslararası rekabete girmek kaliteyi yükseltiyor, yurt dışına gitme imkânı olmayan Türk öğrencilerin küresel bağlantılara ulaşması olanağı doğuyor ve en önemlisi; yabancı öğrenciler ülkelerine dönüp de ileride bürokraside, devlet veya şirket yönetimlerinde yer bulduğunda Türkiye’nin en yakın dostları, iş birlikçileri hâline geliyorlar. Sudan, Somali gibi ülkelerde bunu yaşıyoruz. Oradaki iş birlikleri Türkiye’de okuyan öğrencilerin bakan seviyesine ulaşmasıyla ortaya çıktı. Daha güzelini de şöyle paylaşalım: Türkiye’de öğrenim görmüş Afrika ülkesinden bir kadın ile Türk dili ve edebiyatı okumuş Alman vatandaşı bir kadının Afrika’da Türkçe anlaşmaları ve bunun sosyal medyada paylaşılması göğüslerimizi kabartmıştı.
Dünya üzerinde imparatorluk stratejisi denilen şey, başka ülkelerin entelektüel kapasitelerini şekillendirmekten geçiyor. Biraz tarih bilen herkes geriye doğru baktığında dünyanın bütün emperyal güçlerinin eğitim yatırımı yaptığını, yabancı ve özellikle de üçüncü dünya ülkelerinden gelen öğrencileri kendi kaynaklarıyla fonladığını, onlara burs verdiğini, özel olarak seçerek yetiştirdiğini görür.
Eğitim, bir ülkenin en büyük ulusal gücüdür; en değerli stratejik ihraç ürünüdür. Yumuşak güçle yapılacak şeyleri sert güce havale etmeden yapmak en güzeli. Sert Güce (Hard Power) dayanan diplomasi, askerî ve ekonomik kapasite gibi somut bir güç uygulanmasına dayanırken yumuşak güç; kültürel zenginlik, özgürlükçü siyasi rejim gibi unsurlar içeren ikna kabiliyetine dayanmaktadır ve eğitim bunun temel kapısıdır.
Ezcümle, birileri eğer milliyetçilik yapacaksa içine biraz zekâ da katmalı artık. Zira milliyetçilik ırkçılık değildir. Eğer milliyetçiliği ırkçılık olarak görüyorlarsa onların da en kısa sürede tedavi olması gerekiyor. Kaldı ki milliyetçilik entelektüellerin ürettiği bir ideolojidir ve içinde cahillerle aptallara yer yoktur.
Cahillerle aptalların kurgusu ile milliyetçilik taslanacaksa o ağızlarına sakız ettikleri Atatürk milliyetçili değil, kafatasçılıktır. Kafatasçılardan beriyiz… Vesselam…