Irak ve Suriye’nin kuzeyi ile alakalı son zamanlarda meydana gelen değişimleri ve özellikle bu ay sonunda yapılması planlanan referandumu tüm dünya sessizce izliyor.
İngilizlerin başını çektiği işgalci ve sömürgecilerin onlarca yıldır operasyon bölgesinden bahsediyoruz. En son Irak’ın ve Suriye’nin işgali de aradan geçen zaman içerisinde bu patronajın sağlamlaştırılmasına yönelikti.
Dünya savaşlarının yol açtığı kutuplaşmaları ve global travmaları da göz ardı etmemek üzere dünyamızı ve özellikle de bölgemizi ilgilendiren en son Batılı operasyon Ortadoğu’ya yapılmakta. Başını Amerika’nın çektiği NATO merkezli bu işgal girişiminin hedefi sadece bölge değildi. Savaş araçları ticareti, petrol, diktatör Ortadoğu yönetimleri falan işin bahanesi idi.
Esas mesele, toparlanma sürecinde olan ülkelere karşı daha güçlü bir gövde gösterisi ile karşılık vermek, olası dostlukları, ekonomik ve sosyal ilişkileri düşmanlığa dönüştürmek, kadim halklar arasına husumet sokarak ülkeler arasında yeni sınırlar oluşturmak, dahası meydana gelebilecek alternatif ittifakları, yeni işbirliklerini bertaraf etmek.
Oğlan Bush dönemi, Atlantik gücünün bütün bunlara cesaret edebildiği yıllardı. Atlantik ittifakının derin aklı bu operasyona o yıllarda start verdi. Yaklaşık yirmi yıldır da bu süreci en yakından hissediyoruz. PKK ve Kuzey Irak, Kıbrıs meselesi, Suriye, İran ve özellikle de Rusya ile olan ilişkilerimiz bütünüyle bu operasyon üzerinde vaziyet alan dinamiklerimiz oldu.
Petrolü, silah ticaretini ve siyasi nüfuzu bu ittifakla şekillendireceğini düşünen Atlantik işgalcilerinin hesabı istedikleri gibi gitmedi. Ekonomik kriz patlak verdi. Halk savaşlarda para ve asker kaybeden ülkelerden olmak istemedi. Asya her geçen gün büyümeye devam etti. Çin, Rusya ve İran’ın da içinde olduğu ambargo ve kapalı sitem yönetim koşullarına sahip bu ülkeler global krizlerden en az etkilenen ülkeler oldu. Dünya 2000’li yılların başında ve özellikle de 2007-2011 arasında çok ağır bir durgunluk ve ekonomik buhran yaşadı. Finans krizi olarak başlayan bu felaketin etkileri Batı’da halen devam ediyor.
Güç el değiştirmeye başladı. Arap baharı ile başlayan süreç Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasına neden olan olaylara ne kadar çok benziyor. Atlantik, derinlerden son bir dip dalgası düşündü. Ülkeler yandı yakıldı, ocaklar söndü. Fakat bu kez operasyon başarısız oldu.
Global güç el değiştiriyor. Yeni bir pakt kuruldu. Artık bu saatten sonra Ortadoğu, Atlantik operasyonları ile dizayn edilemeyecek.
İngiltere bu koalisyondan çekildi. Avrasya ile el sıkıştılar. Kore’nin kuzeyindeki salvoları sadece ruh hastalığı ile izah edemeyiz. Cümle bana ait değil: Lamba ile düğme aynı yerde olmaz. Kuzey Kore’den yanan lambaya bakıldığında bize daha ayan görünen o ki Avrasya’nın derin dip dalgalarında yeni bir yolculuk başlıyor.
Ortadoğu yine ortak hesap. Bu iki bloklu dünya düzeni Asya merkezli şekillenirken Irak ve Suriye’nin kuzeyi konusunda tarihte olduğu gibi ikiyüzlü bir diplomasi hep işleyecek. Türkiye ve Ortadoğu söz konusu edildiğinde bizim hangi blokta yer aldığımızın önemi yine olmayacak. İki blok, sertleşen onca ilişkiye ve yaşanan gerilimlere rağmen eylül referandumu konusunda anlaşmalı bir sessizliği sonuna kadar sürdüreceğe benziyor.
Kaybettiğimize üzülmeyip kazandığımıza sevinemediğimiz bir dünyanın ortasındayız. Coğrafya ve tarih bize yine içinde yer almak istemediğimiz bir kaderi dayatmış durumda. Elli küsur yıllık soğuk savaş düzeninde ileri karakol görevini bugün tersinden işletmek niyetindeler. Akıbetimiz hayr ola…