“Türkiye’deki misyonumuzda yerel çalışanlara yönelik başka bir soruşturma bulunmadığına ilişkin Türk hükümetinden ilk etapta üst düzeyde güvence almış bulunuyoruz. Ayrıca Türk hükümetinden, yerel çalışanlarımızın kendi resmi görevlerini yerine getirirken gözaltına alınmayacakları veya tutuklanmayacaklarına ilişkin güvence de alınmıştır. Bundan sonra Türk hükümeti bizim yerel bir çalışanımızı gözaltına alma ya da tutuklama niyetine ilişkin önceden Amerikan hükümetine bilgi vermeyi taahhüt etmiştir…”
ABD Ankara Büyükelçiliği’nin açıklaması bu şekilde. Açıkçası bu açıklamayı okuduğumda, Türkiye’nin bu açıklamaya nasıl mukabele edeceğini merak etmekle birlikte tedirgin de oldum. Zira ABD o açıklama ile resmen emrivaki yaparak “Ey Türkiye, sen bizim cici, küçük, sevecen ancak haddini bilen! ‘dostumuz’ olarak kal” dedi. Bu açıklamadaki en büyük sıkıntı “yerel çalışanlara yönelik başka soruşturma açılmayacağına dair güvence verilmesi” ifadesiydi. Zira bu ifade egemen bir devletin hukukuna müdahaleydi, bir nevi o devlete manda muamelesi yapmak demekti. “Yerel çalışanların kendi resmi görevlerini yaparken gözaltına alınmayacakları veya tutuklanmayacaklarına ilişkin güvence…” demek ise “Ajanlarımız her türlü faaliyette bulunacak, senin ülkende her türlü tasarrufta bulunacak ancak buna göz yumacak, eyvallah edeceksin” demekti.
Bu tür emrivaki açıklamayı her devlet, her devlete karşı yap(a)maz. Açıklamayı yapan devlet açısından da muhatap devlet açısından da büyük sıkıntılara yol açabilir. Tabir-i caizse ipi, “inceldiği yer”e kadar götürür.
Bizim “Vaşington” Büyükelçiliğimiz de “… Türkiye bir hukuk devletidir ve yargı süreci devam eden dosyalarla ilgili olarak hükümetimizin herhangi bir güvence vermesi söz konusu değildir… Bundan sonraki süreçte de Türkiye’de konsolosluk görevleri dışına çıkarak suç işleyen kişilerle ilgili yargı süreci başlatılması bağımsız yargının gereğidir…” bu açıklama ile mukabelede bulundu. Büyükelçiliğimiz bu açıklama ile “geçti o günler, artık beni böyle kabul edeceksin, ben hür ve egemen bir devletim, senin emrivaki tavır ve yaklaşımlarını kabul etmiyorum, reddediyorum” diye yeni bir “WAN MİNIT” (Bu arada, İsrail terör devletine de “wan minıt” çekildiğinde, “öldük, bittik” diyen felaket konsorsiyumu, çizgisinden bir milim şaşmış değil!) çekti! Eski Türkiye’de ABD sözünü söyler, Türkiye de itaat eder uygulardı. Artık ABD söylüyor, Türkiye ise “hayır güvence vermedik” diyerek ABD’yi hem yalancı çıkarıyor hem de itaat döneminin bittiğini ifade ediyor.
Karşı açıklama ile devletimiz ve milletimizin onuru korundu, emperyal filin ayaklarının altında çiğnenmesine müsaade etmedi. Bu açıklamayla aynı zamanda ABD’nin fiyakası da çizildi, “itibarı” beş para edildi. ABD’nin emrivakilerine karşı onurlu ve şerefli bir duruş sergilenerek belki de Türkiye tarihinde bir ilke imza atıldı. Demiştim ya “açıklamayı yapan devlet açısından da muhatap devlet açısından da büyük sıkıntılara yol açabilir” diye. ABD açısından sıkıntı karizma ve fiyakasının çizilmesi. “Artık sen ağa, ben maraba devri yok” diye “wan minıt” yemesi. Muhatap (yani bizim) devlet açısından sıkıntı ise bu emperyal filin, bizi ezmek için daha büyük şeytani yollara başvuracağıdır. Ancak bu durum ilanihaye sürmez. Biz dik durdukça, bu haysiyetsiz çete ve terör devleti elbet bir noktadan sonra anlayacak ve egemen bir devletle nasıl konuşulması gerekiyorsa öyle konuşacak, konuşmak zorunda kalacak.
Ressam Bob, “Şuraya da her kuşun etinin yenmeyeceğini öğrenecek olan bir Coni çizelim” demiş midir?!