Muhabbete sarılalım henüz vakit varken. Çünkü insan, asıl gayesinden ne kadar uzak kalırsa kalsıninsanolmak haysiyetiyle yine de yüce bir şeref sahibidir. Bu yüzden daha çok kararlılık ve daha çok şefkatli olma zamanlarındayız. Böylece gerçekten kanatlanacağız. Konduğumuz yerde şifa olmalı, dirayetle vahşete karşı durmalıyız.
Barış diye nutuk atanların yüzlerine vuracağız samimiyetsizliklerini gerçek barışın ne olduğunu göstererek.
Ahde vefa, kulun Allah’a, ümmetin peygamberine, müridin mürşidine, dostun dostuna, aile fertlerinin birbirine, milletin vatanına sevgi ve sadakatidir. Biz sadık olanlardan olacağız ve çağ cinnetine şifa olacağız.
Her bir canın acısını yüreğimizde bilerek, her bir yangını yüreğimizde hissederek nefes alacağız.
Mazlumların yürek acısı, ah o yüreklerin acısı, yürek acısı, başka hiçbir şeye benzemeyen sürgün ağrısı.
Ne çok acıttılar yüreklerimizi dost görünenler sırtlanlıklarını gizleyerek. Ama biz onlar gibi olmayacağız. İnsan olmanın şerefi ile kâinatın gözbebeği olarak Rabbimizden taşıdığımız sır sebebiyle merhametin, şefkatin ve muhabbetin kaynağı olacağız.
Mazlumların yanında küfrün tam karşısında dimdik taşıdığımız sırrın gereğini yapacağız.
Onlar vahşetleri ile ne çok ağıtlar yaktırıyorlar mazlumlara. Yer gök bu çığlıklara hayret ederken onlar duymuyorlar ama biz duyanlardan olacağız.
Vefa… Sözünü çiğnememek, sadık kalmak, dürüst olmak… Bu ulvi meziyetler sevginin, dostluğun ve kardeşliğin olmadığı yerde asla var olamaz. Kin, nefret, hak ve hukuksuzluk, haset varsa vefa orada var olamaz. Vefa ancak sevgi, iyilik ve kardeşlik ikliminde boy atıp gelişebilir. Biz dünyanın neresinde bir mazlum kardeşimiz varsa onun yanında olarak vefanın gereğini yerine getirenlerden olacağız.
Biz Kâinatın sahibine verdiğimiz sözü tutup merhametin kaynağı olacağız bu zalim dünyada.
Şahmeranlardan geçilecek varılacak arza. Muhabbet kapısından süzülen gönüllerle varılacak huzura. O zaman tutalım mazlumların elini ve hatırlayalım aynı Âdem’in evlatları olduğumuzu. Saralım bütün yaraları ve yok edelim küresel çetenin verdiği acıları.
Aldığımız nefesin sırrını yerine getirmiyor verdiğimiz nefes bizi beşerden insana yükseltemiyorsa varsın son bulsun.
İnsanoğlu arz üzerindeki serüvenini yaşadığı sırada bu mükellefiyet ile kendini yükümlü görmüyorsa o zaman giderek kararacak ve asla aydınlığa ulaşamayacaktır. Bu sorumluluğu taşıyanlar ve aşkla yerine getirenler ise gerçek gücü elde ederek merhamet pınarları olacaklardır.
Cinnet geçirenlerin insafsız ve acımasız azgınlıklarına ve sömürü planlarına karşı bütün tanımlamaların ötesinde toplumun bütün katmanlarında merhameti, şefkati ve muhabbeti, iradesi, vefayı tesis etmeli ve bunu bir görev olarak kabul etmelidir şuurlu canlar.
Yara açan değil yara sarıcı olmak bu milletin şiarı olmuş ve ne mutlu ki olmaya da devam etmektedir.
Bu sorumluluğu ortaya koyma iradesindeki şuur ve samimiyet gerçekten insanı beşer kıvamından gerçek insan kıvamına çıkaracaktır.