Temiz hava, güvenli gıda, ilaç, temiz su, iş, güvenlik gibi ihtiyaçlarla küresel dikta şirketlerine bağlanmaya mecbur ediliyor insanlar. Bağlanmaktan kasıt bir ütünün fişe bağlanması gibi… Fişi çekildiğinde duran, fişe takıldığında canlanan insanlar olacak torunlarımız. İnsanları sistemin çiftlik hayvanı olarak tanımlayan bu kölelik düzeni, çoğunluğunu ırkçı faşist Yahudi filozoflar, bilim adamları, sanatçılar, siyasetçiler ve elbette şirketler tarafından kuruluyor. Irkçı Yahudiler’in bütün dünyada yürüttüğü “özgürlük” propagandaları aslında tam olarak “ökse otu”ndan başka bir şey değildir. Anadolu’da “çekem” adıyla bilinen bu yarı asalak bitki sayesinde ördek avlanır; çünkü ördekler ökseye üşüşürler, adının çekem olması da bu sebepledir. İnsanları bir diktanın altında toplamak Yahudiler’in hedefi olmanın ötesinde kadim bir görevleridir de… Çünkü yarın, insanlar yani Yahudi olmayanlar, geçmiş atalarının yaptığı şımarıklık hatası yüzünden özgür kalmışlardır.
Her ırkçı Siyonist, kendilerinden başka bütün insanların serbestçe yemek yemelerini kendilerine verilen ceza olarak kabul ederler. Yaklaşık beşbin yıl önce tanrılarına şımardıkları için, onların çiftlik hayvanları olan bizler yani İsrailoğlu olmayan ara form Yahudi kölesi yarı insanlar özgür kaldılar. Bu özgürleşme halimizi “tanrının çiftlik sahibine ceza olarak çiftliğin kapılarını açıp hayvanları serbest bırakması” olarak tarif ediyorlar. Hepimizin yaratılma sebebi üstün İsrailoğluları’na hizmet etmekti ancak onlar çok şımarınca tanrıları,Yahudiler’in oyuncağını ellerinden aldı. Mesela birimiz onlar için inek, diğerimiz araba çeken at olacakken şimdi karşılarına geçmiş onlardan izin almadan yemek yiyebiliyor ya da aşık olabiliyoruz!.. Bu, onlar için çok büyük bir acı çünkü atınız sizinle tartışıp artık devlet kurmak istediğini söylerse onu vurursunuz!..
*******
Sürüyü toplamak zorundalar
Yeryüzünden sürülmüşler olarak firavunların himayesine, oradan Helenliler’e, Roma’ya ve şimdide İngiliz ve ABD derken himaye altında dolaşa dolaşa dünyaya fitne ve fesat yaydılar. Sürüyü toplamak için Komünist diktalardan tutun krallıklara,liberal savruk topluluklara kadar birçok plan yaptılar. Dünyaya ökse otu serpip dağılmış hayvanlarını toplamaya çalışan bu çaresiz şımarıklar affedilmeyi ve çitleri örecekleri dünyayı “özgürlük” kavalı çalarak kurmaya çabalıyorlar…
Özgülük son model telefonla istediğin mesajı yazabilmek değildir. Bunun özgürlükle ve hürriyetle ufacık bile olsa ilgisi yoktur. Çoktan seçmeli şıklar arasında tercihe mecbur edilmiş halde önceden tanımlanmış alanlarda savrulmak özgürlük değil, olsa olsa kafesi unutacak kadar aptallaşmış bir kuş olmaktır. Unutacak kadar aptallaşmaktan kötüsü ise kafesi ciddiye almamaktır.
Küçük sürü nasıl görünüyor?
Bugünün dünyasının Çin pratiği, ırkçı Yahudiler’in bütün dünyaya ne yapmaya çalıştığının küçük bir örneği gibidir. Çin,komünist devrimden önce halkının neredeyse tamamı köylü olan, işçisi çok az feodal bir ağalık imparatorluğuydu. 1 Ekim 1949’da ünlü Tiananmen Meydanı’nda Mao’nun yaptığı konuşmayla Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Ne güzel; adında halk var, çünkü bütün diktaların “demokratik” kelimesinden sonra en sevdikleri ikinci kelime halktır. Özgürlük, işçi hakları, halk, bilim, vesaire derken bilinen bütün komünist yemlerle bir araya toplanmış halk özgürleşip, savaş ve toprak ağalarından kurtulmak için Stalin tarafından desteklen Mao’nun arkasına geçtiler. Sonra ne oldu?.. Şu anda Çin halkı,Batılı emperyalist devletlere kiralanmış köleler olarak çalışıyorlar. Eskiden ağaların kölesiydiler şimdi sosyal hakları çok pahalı olduğu için az çalışıp çok içmesi gereken Avrupalılar’ın, havası ve suyu kirlenmemesi gereken sömürgecilerin kölesi oldular. Bugün Çin, küçük bir Siyonist köyü olarak büyük ipuçları barındırıyor.
Büyük sürü toplanınca ne olacak?
Özgürlük, hava, su, yemek, evlenmek ve güvenlik için başkasına ihtiyaç duymamak demektir. Ağzına bağlanmış makinadan beslenen birinin elindeki telefonun modeli, o telefondan ne izleyip ne mesaj yazdığı ise özgürlük kandırmacasından başka bir şey değildir. Aklımızı, midemizi, ailemizi kendilerine bağlamak için çabalıyorlar. Bolivya’ya dikkatli bakın göreceksiniz; ülkeyi ABD’ye bağlamak için kullandıkları en etkili silah sokaklarda “iPhone çok pahalı” diye ağlayan gençlerdi. Alışveriş yapınca ve mutlu olabileceğini zanneden aslında acı içinde kıvrananbir tür zombi kalabalıklar inşa etmeye çalışıyorlar. Açlık ateşiyle yanan insanlar ateşe odun attıkça ateşin söneceğini zanneden şuuruz varlıklar olarak alışveriş yapıyorlar. Aslında ateşin istediğini yani odunu verdikçe ateşin sönmesi ne kelime; dahada büyüyerek daha çok yakıyor. 21.yüzyılın aptalca mutluluk tarifleri yüzünden giderek daha mutsuz ve her sabah dünyanın sonu gelmiş hisseden depresif, umutsuz insanlar saçılıyor aramıza. Çünkü büyük sürüyü toplayıp hayvanları ancak böyle kapatabilirler çiftliklere… Elbette aynı sürüyü toplamak için kenardan havlayan çoban köpeklerinin bağırtısı gibi; güneşin zararları, yükselecek sular, yeni hastalıklar ve zehirli havayla da korkutulmamız gerekiyor.
Ne yapacağız?
Karnımızı, aklımızı, sağlımızı, güvenliğimizi ve nikâhlarımızı bu diktatörlere bağlamayacağız. Fişi çekilince ölecek olan nesilleri ellerinden kurtaracağız. Ne pahasına olursa olsun o büyük kavgaya gireceğiz. Hürriyet ve tam bağımsızlık bütün dünyayı feda edebilecek kadar kıymetlidir. Hepsinin alnına “diktatör” yazacağız ki onları görenler kim olduklarını anlasınlar!..