Uzun yolda yürümek

Abone Ol

Bu köşede daha önce zikretme şansı bulmuştum; sinemayla olan bağımızın Hakan Abi’nin (Albayrak) “Bizim de sinemadan çıktığımızda göğsümüz gururla dolsun, işte bu bizim tarihimiz diyebildiğimiz filmlerimiz olsun be kardeşim” cümlesiyle kıvılcım aldığını. Bizim kıvılcımımız henüz hatırı sayılır bir ateş tutmuş değil ama ekrandaki bazı gelişmeler sinemamız adına büyük umutlar vaat ediyor.

Örneğin her Çarşamba akşamı Diriliş “Ertuğrul” izledikten sonra aynı gönül eksenini paylaştığımız insanlar gibi göğsümüz gururla doluyor. İşte bu bizim tarihimiz, bu bizim gönül dünyamız diyebiliyoruz.

Aslında TRT’nin vizyon sahibi yöneticileri ekranlardan perdeye uzanacak yolu açanlar. Kendisini hiç tanımam, yüzünü görsem kim olduğunu bilmem ama İbrahim Eren ismini çok kez duyuyorum, her başarılı işin arkasında.

Ama yol açmak yeterli değil işte. O yolu yürümeye başını koymuş adamlar lazım. Gönül vermiş ve yağmur vardı, yol çamurdu bahanelerine sığınmadan istikrar üzere yürümeye devam edecek yürekli adamlar gerek. Gündelik çıkarlarından öte bir meseleyi kendine dert edinmiş insanlar lazım.

Dert edinmek dediğimiz mesele yalnızca başarılı bir yapım yüksek reyting meselesi değil. Kendi kültürel köklerinden beslenebilmek. Yüzlerce yıllık kültür ve irfan birikiminin yaptığın işlere yansıyabilmesi meselesi. Batı hayranlığından kafasını kaldırıp biz buradayız birader diyebilecek işler.

Diriliş Ertuğrul ve Mehmet Bozdağ bu konuda bize güzel bir örnek teşkil ediyor. Hakkı verilerek yapılmış bir dizi var karşımızda ama hepimiz perdede de hakkı verilmiş bir yapım bekliyoruz. Acaba iyi olur mu sorusu gelmiyor aklımıza. Benim acaba sorum filmin gişe rekorunun ne olacağıyla ilgili. Mehmet Bozdağ film müjdesini de veriyor röportajlarında.

Her ne kadar devlet kademelerinin pek çok yerinde Batı hayranlığından kafasını kaldıramamış bürokratlar olsa da sayıları az olan ama gerçek bir dirilişin vesilesi olacak insanlar mevcut bu memlekette. Bu inanç olmasa bu yolu yürümek adına bir çabamızda olmazdı.

İsmail Kılıçarslan’ın dünkü yazısında belirttiği “memleketin omurgası” meselesi bir kez de sinema ve televizyon alanında gözümüzün önüne gelmeli. Zira memleketin ana omurgası hala sağlam duruyor.

Şimdi iki tarafa da görev düşüyor. Bakın örnekleri ortada, bir mesele olarak yol açmaya muktedir insanların kafalarını Batı hayranlığından kaldırıp memleketin omurgasına yol açmaları gerek. Memleketin omurgasında durup da kafasını bu yolda yürümeye yormamış kimselerin de uzun ve çetrefilli bir yolda yürümek üzere hedeflerini güncellemeleri gerek. Yoksa ne memleketin omurgası kalır ne de yol açmak için iktidar.

M.E.B.