Geçtiğimiz cuma günü Aydın ağabeyin (Ünal) Yeni Şafak’taki yazısını okuyunca arkama yaslanıp uzun süre düşündüm.
Sonra da bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Tabii bu yazı bir “karşı görüş” yazısı değil, baştan belirteyim.
Yazının tamamında oldukça karamsar bir tablo çizmiş Aydın Bey.
Yazdıklarının eksiği var, fazlası yok.
Evet, günümüz Türkiye’sinin hâl-i pürmelali öyle maalesef.
Cinayetler, tacizler, torpiller, israflar, yağmalar almış başını gidiyor.
Zemin kayıyor diye de feryat etmiş kıymetli yazarımız.
Bu kadar karamsar tablo çizdikten sonra da “Önlem alınsın.” diyor haklı olarak.
Bazen yazılarımda vurgulama ihtiyacı hissederim.
Evet, kötü şeyler oluyor da bu kötü şeyleri ön plana çıkararak acaba iyi şeyleri kamufle mi ediyoruz?
Ya da iyi şeyleri ıskalıyor muyuz?
Hangi muhalif siteyi açarsanız açın, memleket yangın yeri gibi gösteriliyor.
En ufak bir olayı büyükçe bir şeymiş gibi gösterip insanları yılgınlığa sevk ediyorlar.
O sitenin muhalif olan ya da olmayan okuyucuları da onları alıp daha da büyüterek sosyal mecralarda hunharca paylaşıyor.
O kadar fazla boca ediliyor ki üzerimize olumsuz haberler, insanlarda ciddi anlamda yılgınlıklar oluşuyor.
Sanki dünyanın dört bir yanı güllük gülistanlık da sadece ülkemiz yangın yeriymiş gibi...
Bir de şunun da bilinmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum; tarihin her döneminde bu tür kötülükler vardı, hatta daha fazlası da vardı.
Ama iletişim çağında olmadığımız için o tür kötülüklerin tamamından haberimiz olmuyordu.
Kötü haberleri duyanlar da iş işten geçtikten sonra duyuyordu.
Hâl böyle olunca kötülükleri paket yapıp konfeti gibi üstümüze yağdırmanın bir manası yok diye düşünüyorum.
Hem bu adil de değil aslında.
Aydın Bey’in yazısından bağımsız olarak söylüyorum bunları.
Onun iyi niyetinden asla şüphem yok. Onun yazılarında genelde yapıcı eleştiri vardır, bunu her zaman teslim ederim; bilen bilir.
Genel anlamda söylemek gerekirse iletişim çağının bizi bu kadar yılgınlığa sevk etmesinden kendimizi korumamız mümkün görünmüyor.
Dünyaya sağır ve kör olmak zaten düşünülemez.
Ama herkesin bildiği bu tür kötülükleri sürekli dört bir koldan dile getirmeye çalışmak da nereden bakarsanız bakın hem dile getirene hem muhataplarına zarar veriyor.
Sosyal medyaya nasıl bir önlem alınacak bilinmiyor; önlem almaya çalışan var mı, o da bilinmiyor.
“Önlem alınsa iyi olur.” diyen bu kadar çok insan varken önlem alınmaması da bir garabet aslında.
Bir süzgeç olmalı mutlaka.
Halkı kışkırtan görüntülere de halkı yılgınlığa sevk eden görüntülere de filtre uygulanması gerekir.
Bu teklif sansür değildir, kötülüğün çoğalmaması ve normalleşmemesi için önlemdir.
İnsanımızın da bu tür kötülükleri yayarken daha dikkatli olması önem arz etmektedir; hatta bunun için insanlarımızı bilinçlendirme kampanyası bile başlatılabilir.