Üşüyoruz

Abone Ol

Havalar çok soğuk.

Geceleri çok daha soğuk; -10 dereceye varacak kadar soğuk.

Bıçak gibi keskindir soğuklar.

Soğukta birkaç saat ya da bir gece geçirdiniz mi hiç?

Ya da soğuktan üşüyen çocuğunuzu ısıtamamanın çaresizliğini yaşadınız mı?

Bu soğukta, bir çadırda, bir battaniye ile nasıl ısınır insan?

Üşüye üşüye nasıl dalınır uykuya?

Çocuklar neyi hayal eder, neyin rüyasını görür bu tabloda?

Sorarlar ya da düşünürler mi acaba, “Bizim suçumuz nedir? Ya da sıcak odasında, sıcak battaniyesi altında tatlı rüyalar gören çocuklarla aramızda farkımız nedir?” diye?

Bir anne ya da baba için en iç kıyıcı hadise, üşüyen çocuğunu ısıtamaması, karnı aç çocuğunu doyuramaması, ona yardımcı olamamasıdır.

Bunu yaşayan anne-baba bin defa ölür, bin defa kahrolur.

Soğuklar ile bombalar arasına sıkışmış insanlar, dünyanın geri kalanının umurunda mıdır?

Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve hastalar savunmasız; dünya duyarsız.

Üzerlerinde kışlık kıyafeti olmayan, ayaklarında soğuktan koruyacak ne çorabı ne de ayakkabısı olan çocukların, geleceğe dair bir planları, bir umutları, bir düşünceleri var mıdır?

Bu insanları bu duruma düşürenlerin ne tür ‘ulvi’ bir kaygıları olabilir?

Savaştan beslenenlerin, insanların kanları ve gözyaşları üzerine iktidarlarını kuranların, vicdanlarını yitirmişlerin dünyasında, onların hakim olduğu dünyada içimizi ne ısıtabilir?

İdlibli ailenin kan dondurucu o fotoğraf karesi geliyor, oturuyor yüreğimizin tam orta yerine.

Bir baba, koynunda iki çocuğu ile uyanmamak üzere dalmışlar uykuya.

Yakacakları olmadığı için ayakkabılarını ve giysilerini yakmışlar çadırda, biraz olsun ısınabilmek, yavrularını ısıtabilmek için.

Bu nasıl bir çaresizliktir?

Bu fotoğraf karesi de insanlığın alnında kara bir leke olarak yerini aldı.

Ve başka bir çocuk.

Yaşadığı tüm acıya rağmen yüzünde tebessüm.

Acılarını, ızdırabını, mağduriyetini tebessümüyle kapatıyor.

Ta ki kendisine niye ceketi olmadığı sorulana dek.

“Babam öldükten sonra kimse bana ceket almıyor.” diyor, başını eğiyor, gözleri doluyor, yüzündeki tebessüm acıya ve üzüntüye dönüşüyor.

Bunlar gündemimize düşen, haberdar olduğumuz olaylar.

Ya düşmeyenler, haberdar olmadıklarımız?

Ne çok acı yaşanıyor.

Böyle bir dünyada yaşamak kimi mutlu edebilir?

İnsanın insana ettiğini, başka bir varlık insana etmiyor.

İnsan vicdansız, acımasız, kalpsiz oldu mu, insanı ve insanlığı her türlü kıyıyor.

Bilmem kaç bin yıllık geçmişi olan dünyamızın bugün tüm gelişmişliğine rağmen soğuktan donarak ölen, açlıktan muzdarip, susuzluktan hayatını yitiren insanların var olması, ne kadar yol katettiğimiz, ne kadar ilerlemiş olduğumuz noktasında yeterli bilgi veriyor olsa gerek.

Biz hâlâ üşüyoruz.