Zorluklarla geçen bir yılı daha geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Bir yandan da umut heybemizi 2025 yılı için hazırlıyoruz.
Heybenin içinde neler yok ki; emekli maaşlarının iyileşmesi, memur maaşlarının artması, asgari ücretin açlık sınırının üstüne çıkması, gıda fiyatlarının sabitlenmesi, kira kazıklarının körlenmesi, düşük enflasyon, fırsatçıların canına ot tıkanması, açgözlülüğün tarihe gömülmesi, nemelazımcılığın sona ermesi, kardeşlik ikliminin yeniden yaşanması…
Heybede yok yok!..
Ya piyasa gerçekleri!
Acı ama gerçek; milletin yarasından beslenen kan emiciler semirmeye, fırsatçılar milleti soymaya, açgözlüler piyasayı bulandırmaya devam ediyor.
Düşünün!
Asgari ücret artışının söylentisi bile zam yağmuru için yetti. Ya gerçekleşirse hâlimiz nice olacak?
Ticaret Bakanlığı fırsatçılara karşı harekete geçtiğini açıklasa da zamlı fiyatlar tüketiciyi kara kara düşündürüyor.
Evet, farklı gerekçelerle yapılan zamlar dur durak bilmeden devam ediyor. Ya açıktan yapılan zamlarla şoka uğruyoruz ya da gramaj hileleriyle cebimize sızan gizli zamlarla soyuluyoruz.
Ama her şekilde kaybediyoruz.
Bunca zamma rağmen bir de gerçek gıda ürünleri tüketebilsek, hileye hurdaya bulaşmamış ürünleri mutfağımıza sokabilsek… Ama ne mümkün!
Bunca eziyet yetmiyormuş gibi bir de taklit ve tağşiş belasıyla mücadele ediyoruz. Evet, bozuk ürünler ve ifsada uğramış besinler tükettiğimiz için ruhlarımız da ıslah olmuyor, vicdanlarımız bizi terk ediyor. Geriye kalan sadece kupkuru bir ceset yığını!
O da neyin nesi diye merak edenler için hemen arz edeyim.
Beslenme şeklimiz bizleri dönüştürüyor; helal beslenirsek insan gibi yaşamaya devam edebiliriz. Ne olduğu belli olmayan sözde gıdalarla beslenirsek akıl, merhamet, vicdan gibi bizi biz yapan değerlerimiz zamanla körelir ve canlı cenazeye dönüşüveririz.
Onun için helal kazanmalıyız; çalışmamız, emeğimiz, düşüncemiz, beslenmemiz, tüketimimiz, heybemizdeki umudumuz, yaşantımız helal olmalı…
O zaman insan olarak hayatımızı yaşar, insan kalabiliriz!
Neyse, biz yine fahiş fiyat konusuna dönelim.
Ticaret Bakanlığı asgari ücret artışı söylentilerini fırsata çevirerek haksız fiyat artışı yapan satıcılara karşı denetimlerini sıklaştırdığını açıkladı; olmadı, cezai yaptırımlar uygulayacağını ilan etti.
Bakanlığın dikkati çektiği konu çok çarpıcı. Ürün maliyeti içindeki asgari ücret payını dikkate almadan, beklenen artış oranını bire bir fiyatlarına yansıtan işletmeler olduğu tekrar hatırlatıldı.
İşte vicdan meselesi burada devreye giriyor.
Evet dostlar!
Türkiye’de tüketicilerin beslenme, sağlıklı yaşama, barınma ve korunma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan zorunlu mal ve hizmet sektörlerinde acilen kontrol sağlanmalı. Tüketicinin bu dengesizlik karşısında mağdur olması engellenmeli, piyasalarda adil ve şeffaf bir ticaret düzeni tesis edilmeli. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı ki vatandaşın güveni tekrar kazanılabilsin.
Üretici, toptancı, dağıtıcı, perakendeci fark etmez. Devlet ağırlığını her alanda hissettirmek zorunda. Ticaret Bakanlığı ekipleri ile belediyelerin zabıta ekipleri iş birliği yapmalı ve bu gizemli sistemi çökertmeli, piyasalardaki bu hastalıklı yapıyı kazıyıp atmalı.
Ekmek, et, süt, yumurta, su, çay, şeker, hububat, bakliyat gibi temel ihtiyaç kalemlerinde sıkı denetim ve sürdürülebilir takip sistemi oluşturulmalı.
Fahiş fiyatlar konusunda amansız bir mücadele var. Mücadele kimler arasında yaşanıyor? Fırsatçılarla tüketiciler arasında. Ticaret Bakanlığı da bu mücadelede tüketici lehine yer almaya çalışıyor ama bugüne kadar fazla başarılı olunduğu söylenemez.
Sert açıklamalar eşliğinde yer yer denetimler yapılıyor, denetimler neticesinde yaptırımlar uygulanıyor.
Sonuç? Tüketici cephesinde yine hüsran!
Kesin olan şu ki; biz bu mücadelenin bir yerlerinde yanlış yapıyoruz! Ya iletişim dilimiz yetersiz, ya denetimlerimiz eksik, ya ilgili politikalarımız sürdürülebilir değil, ya takip sistemimizde bir sıkıntı var ya da cezalar caydırıcılıktan uzak...