Yaklaşık 4 ay oldu. 15 Temmuz şehitlerinin hayat detaylarını okuyorum, dinliyorum, yazıyorum. Değerli yazar dostlarımızın da gönüllü katkısıyla ilerliyoruz. 15 Temmuz’a dair en kapsamlı kitap yakında elinizde olacak. Kaynağından topluyoruz her bilgiyi ve görüntüyü… O uzun gecenin upuzun ve derin hikâyelerini birinci elden duyacaksınız. Size sürpriz olacak.
Konu, heyecandan adını henüz koyamadığımız, bu kitap değil. Bu kitabı ya da daha nice kitabı fazlasıyla dolduracak gerçek kahramanlık ve samimi adanmışlık ruhu. Bu ağır dersi almış bir acemi olarak iki şeye şaşırmıyorum artık: Bu millete saldırılmasına ve şimdi size ümit vermesini umduğum bu yazıyı yazdığıma…
Bu millete saldırılıyor çünkü; bu millet ümidin biricik adresi. Düştüğü her yerden kalkabilmiş. Zorbaya kafa tutabilmiş, kuvvete boyun eğmemiş. Kuvvetlerini hak bilenlerin karşısında, haklılıklarını kuvvet bilen bir ses yükseliyor topraklarımızdan: “Dünya beşten büyük!” Ve daha ötesi…
Hayat tarzı ne olursa olsun, başını yeryüzü gündemlerinden kaldırabilen bir terbiye alıyor bu milletin her ferdi. Kendine ateist diyen genç kızımız “Bu Allah’la benim aramda…” diyorsa, yılbaşını Reina’da geçirmeyi tercih eden hanımefendi “Muhammed’in Allah’ına sığındım…” diye teselli oluyorsa, bizi çerçeveye sokamazlar. Meyhaneden kalkıp Saraçhane’ye giden yarı sarhoş adamlar hesaba gelmez. Bardan meydana koşup Allahu ekber diye diye direnen delikanlılar paradigmaları yırtar, teorileri parçalar.
Reina’yı hedef alıp milletin fay hatlarını tetiklemeye çalışanlar hesap hatası yapıyorlar. Kiralık provokatörlerle sinir uçlarını kaşımayı hedefleyenler hedefi tutturamaz. Reina’yı hedef alan tetikçinin ardından “Cuma hutbesinde Reina hedef gösterildi” diyerek, dini, diyaneti, dindarları hedef gösteren klavye tetikçileri de avuçlarını yalar.
Okuduklarımı bir bilseniz, duyduklarımı bir duysanız. Yüzlerce şehidin annesi, babası, oğlu, kızı, eşi ne diyor bir bilseniz… Bize göre çoktan geçmişte kalmış 15 Temmuz’u, hâlâ daha 16. estetik ameliyatı için hastanede yatarak yaşayan, ayaklarını sürüyerek yürürken hisseden gazilerimizin ümitlerini bir okusanız.
Yok, yok…. İster Pentagon’daki sosyal mühendisler, ister Brüksel’deki oryantalistler, ister Washington’daki ‘thing-tank’çiler kafa patlatsın, ister içimizden devşirdikleri Pennsylvanialı ‘soft power’ elebaşıları gizli işler çevirsin, biz hesaba gelmeyiz…
Hesapsızız çünkü… Köşelerimiz yok bizim. Çılgınız… Deli gibi sevmeyi severiz.
‘O hesapsız adanmışlık’ ruhu var ya, o samimi vatan sevgisi var ya, yılbaşında Reina’da dans ediyor olsa da, temmuzda meyhanede içiyor da olsa, hep burada, hep burada…
Siz ey, yıkılacağımızı hesap eden hesap adamları, bilin ki, siz vurdukça dirileceğiz biz. Boşa nefes tüketmeyin, barut harcamayın, kurşun eksiltmeyin…
Siz çoktan tükendiniz…