Ümidimiz, can kuşumuz, gönül ateşimiz capcanlı

Abone Ol

Ümit veya umut, insanı geleceğe bağlayan, yaşama sevincini diri tutan bir duygu.

Ümit, geleceğe dair hayallerin ve zihnin tasarlayarak, kurgulayarak üretebilmesinin başlangıç noktalarından ilki.

İnsanın kendisinde bir umut vardır. İnsandan başkalarının beklediği bir umut vardır. İnsanın bizzat kendisi de dünyaya umuttur.

İnsan, ümidini kaybedince yaşama sevincini ve direnme gücünü de kaybeder. Yüreğinde kanat çırpan kelebek durur, içindeki çocuk birden yaşlanır, bulut ırmağa, güneş toprağa küser… Yüreğinin odu soğumaya, kararmaya yüz tutar.

Her yaşın her zamanın ayrı ümidi var: Her gönlün sevme ve sevilme ümidi. Aşığın maşukuna kavuşma ümidi, genç kızın, delikanlının yuva kurma ümidi, çocuğun büyüme, yetişkinin daha iyi şartlarda yaşama ümidi, hastanın deva bulma ümidi, müminin rıza ümidi, cemal ümidi, cennet ümidi… Her canlının yaşama ümidi.

Oruçlunun iftara, gecenin sehere, kışın bahara, Ferhat’ın Şirin’e, sanığın berata, mahpusun gökyüzüne, esirin özgürlüğe ümidi hep diri kalmalı…

Dardakinin ferahlığa; kasvete boğulanın inşiraha ümidi hiç kaybolmamalı…

Darağacındaki mahkûmun bile boynuna ilmek geçerken ipin kopacağına, infazın durdurulacağına dair ümidi vardır herhalde… Bizim de öyle ümidimiz olmalı…

Ümit, geleceğe tutunacak bir sarmaşık dalı gibidir. Tutunup sarıldıkça güçlenir, güçlendikçe ileride yaslanabileceği daha fazla yerler ümit ederek yol alır.

Ümit eden; vazgeçmeden nakış nakış geleceği örerek insana layık bir hayatı kendisi, sevdikleri, milleti, memleketi ve insanlık adına düşler. Ümit etmeyi bilmeyen ise elini uzatsa tutabileceği iyilik ve güzelliklerden mahrum kalır ve aciz düşer.

Ümit, kuru topraktaki gülün dibine düşen can suyudur…

Ümit, sabah gün ışımadan gönle dolan saba makamı, ozonun en yüksek olduğu bereketin saçıldığı seher vakti…

Ümit bülbülün güle yakarışındaki nâleler…

Ümit, karanlık geceyi yırtarak aydınlanan tan vakti.

Ümit mazlumun ekmeği…

Garip ve fukaranın gıdası…

Gönlü daralmışın kapılar açar anahtarı…

Ümit, gönlü zenginin neşesi…

Ümit, bebeğin dünyaya gelişindeki ilk seda…

Ümit, topraktan başını çıkaran çatlamış tohumun ilk yeşili… İlkbaharda meyve ağaçlarının uç sürgünlerinde patlayan çiçek…

Ümit, solurken alınan ve verilen her nefes…

Ümit gözlerin yıldızlı ışıltısı… Mehtabın deniz yüzünde bıraktığı yakamoz…

Ümit, tünelin zifiri karanlığında çıkış noktasının ilk ışığı ümit.

Ümit, “yarışan rahmet ve gazabının” rahmete dönen ibresi…

Ümit “korku ile ümit arasındaki” gerçekçi med-cezirin, ağır basması gereken kefesi…

Ümit, dolunayın şavkının pencereden düşen raksı…

Memlekete dair, coğrafyaya dair, gençlere dair, hayata dair ümit…

Her yıkımın ardından, enkazların üzerine yeni binaları yılmadan inşa edebilmeliyiz. Coğrafyanın enkazından ümitler devşirerek her seferinde Simurg olup küllerinden doğmak gerekiyor. Yoksa, teslim olmak nihai bir yok oluş.

Ümitsizlik ye’stir ve yasaklanmıştır bize. Yeise kapılamayız. Ümidin meşalesini her dem canlı tutmak alın yazımız.

Geleceğe ümidimiz var. İnsanların insanca yaşadığı ve zulmün, işkencenin, ayrılıkların, sürgünlerin dünyayı kuşatmadığı bir dünyaya kapıların aralanacağına yürekten ümidimiz var…

Ümit yoksa hayal yok, gelecek yok… Ümit yoksa her şey durur ve hayat donakalır. “Çıkmadık candan ümit kesilmez” demişler. Canlarımız sağ henüz. Ruhlarımız dipdiri. Onun için, son nefere, son nefese kadar ümit…

E. Beyazıt’ın dediği gibi:

“Bütün bunların üstüne,

Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim.

Vatanım, milletim, tüm insanlar kardeşlerim…

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna, adın gelmeli,

Adın kurtuluştur, ama söylememeliyim.

Can kuşum, umudum, canım sevgilim.”

Duamızda misk ve katran, kafamızda ilim, elimizde gayret, gönlümüzde aşk ateşi ve dizimizde derman oldukça ümitler hep dipdiri olacak.

Meleğin sevaba, şeytanın günaha sonsuz ümidi var… Bizim de senin rahmetine…