Geçtiğimiz hafta, “Din-i Mübin-i İslam’ın birçok meselesi gibi, Mehdiyet konusu da çokça suistimal edilen konulardan biridir.” diyerek yazımıza başlamıştık. Geçmişten günümüze suiistimal edilen bu ve benzeri konular, bir ağaç kurdu misali, toplumumuzu içten içe yiyip bitirir.
Peygamber Efendimiz (sav), Hazret-i Mehdi’nin kim olduğunu ve zamanını asla tayin etmemiştir. Bundaki maksat, verilmek istenen mesaj ve manadır. “Bu Mehdidir veya Mehdi olacaktır” gibi bir inanç ve anlayışın referansı kesinlikle “din” olamaz. Bir zat gelir ve ümmet bu kişinin eliyle ittihat edip kurtulursa, bu ümmetin kurtuluşuna vesile olduğu için o kişiye Mehdi denilir. Yani; olay vuku bulduktan sonra bu unvan anlaşılır. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde, böyle bir şey yoktur.
ALLAH VE RESUL’ÜN SÖZLERİNİ KULLANANLAR VAR
Yapılması gereken; İnsanları, Allah’ın kitabına ve Peygamber’in (sav) sünnetine davet etmektir. Aksi manaya gelen, yani şahsına davet etmek; şahsını kutsamak ve putlaştırmaktır. Mehdiyet, Gavsiyet, Velayet gibi unvanlar; İnsanları, kendine kul yapmak için kullanılacak makamlar ve araçlar değildir. Bunlar birilerinin şahsını kutsamak için kullanılacak bir vasıta değildir. Allah ve Resulü’nün sözlerini, kendini kutsamaya bir araç olarak kullanmaktır. Zaten bunu yapan kişi, art niyetlidir.
Onun için kim; “Ben Mehdiyim(!), ben Kutubum veya Gavsım; bana gelin, itibar edin” diyor ve Kur’an’a davet etmiyorsa, hain ve sahtekâr olduğunun delilidir. “Bu ileride mehdi olacak” gibi söylemler, söz konusu dahi olamaz.
ÜMMET-İ MUHAMMED, “FATİH” OLMAK İÇİN MÜCADELE ETTİ
Yukarıda bahsettiğim hususu, bir misalle açmak isterim. Resulü Ekrem (sav), Hendek’te İstanbul’un fethedileceğini haber vermişti. “Bazı beldelerle birlikte İstanbul fethedilecektir” diyerek, İstanbul’u fethedecek askeri de methetmişti. Ne zaman ki Osmanlı Padişahı Sultan İkinci Mehmet, İstanbul’u fethetti, o zaman iltifata mazhar oldu. Fatih’in Sultan İkinci Mehmet olduğu fetihten sonra anlaşıldı. Elbette Peygamberimizin verdiği haber haktır. “Peygamber Efendimizin neden fethedecek kişinin adını ve tarihini söylemedi?” diye sormamız gerekir kendimize. Bu hadis, oradaki ümmete kuvve-i maneviye vermiştir. Muvaffakiyeti müjdeleyerek onlara bir siyaseti göstermiştir. Ümmetin kumandanı olarak bütün ümmete hedef tayin etmiştir. “Bu Konstantinye’yi fethedin, ve fethedene çalışın” dedi. Bu hadisten dolayı nerede bir İslam devleti ufak bir kuvvet kazansa, ilk hedef olarak İstanbul’u görüyordu. Hendek Savaşı’ndan itibaren Konstantiniye rahat uyku uyumadı. Kim kafasını kaldırdıysa kuşatmaya koştu. Resulü Ekrem’in (sav) maksadı sadece Sultan İkinci Mehmet değildi. Bir hedef gösterdi ve “Buna ulaşın” dedi. Bu yüzden bunu ortadan kaldırmak da doğru olmadığı gibi, bunu bir şahsın üzerinden göstermek de doğru değildir. “Ben İstanbul’u fethedecek kişiyim diyerek” insan kendine bu makamı kazanamaz. Hadis, bunun için değildir. İstanbul’u fethetmek için çalışırsın ve bu iltifata mazhar olun. Ancak ne zaman İstanbul’u fethedersin, o zaman müjdelenen şahıs olduğun anlaşılır.