Hayatımızın hemen her alanında emperyal ülkelerin etkisini ve güçünü görmekteyiz. Buradaki güçten kastım; bizi çepeçevre saran teknolojik, bilimsel ve düşünsel güçtür. Sabahleyin namaza kalkarken veyahut işimize giderken bu adamların yapmış olduğu telefonlardan yardım alıyoruz. Bir yerden bir yere giderken bu adamların yapmış olduğu arabalarla işimizi görüyoruz. Öğlen yemek yiyeceğimiz vakit bu adamların mekânlarını tercih ediyoruz. Akşam oldu mu yine bu adamlar tarafından yapılmış uyuşturucu makinesi tv’lerin başına geçiyoruz. Bu örnekleri daha da çeşitlendirebiliriz. Şunun gibi mesala; “ABD’li bilim adamları tarafından yapılan çalışmaya göre…” diye başlayan bu sözü hemen her akşam haber kanallarında duyuyorsunuz değil mi? Bizleri Teknolojik sarmala aldıkları yetmiyormuş gibi birde bilimsel ve düşünsel girdap içerisine de sokmayı başarabiliyorlar.
Buradaki esas mesele kültürel emperyalizmin egemen olduğu günümüz dünyasında Türkiye olarak “bir kültürel direniş aracımız”ın olmayışıdır. Ülkemiz emperyalizmin tehdidi altında bulunurken bu emperyalist etkileri kendi kültürel formlarımız ile biçimlendirerek minimalize eden bir aracın yoksunluğunu yıllardır yaşamaktayız. En basit örneğiyle yükselen doların ekonomimize yapmış olduğu olumsuz etki. Bakıldığında burada hedef tahtasına oturtulan isim Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak. Neden çünkü ekonominin başında Berat bey var öyle değil mi? Öyle değil işte. Ülkenin üretimsizliği Berat bey’e fatura edildi, krizi fırsat bilip ahlaksızca zam yapanların yükü Berat bey’e fatura edildi, edildi de edildi. Bu noktada Berat bey’e isnat edilen yakıştırma ve suçlar izan ve ahlak noktasında sorunludur. Belki birçoğunuzun farkında olmadığı lakin bugün yaşamış olduğumuz problemlerin tek bir nedeni vardır oda iyi sosyologlar yetiştirememiş olduğumuzdur, yetişenlere ise ülke olarak değer vermemiş olmamızdandır. Örnek vermek gerekirse; doları ülkemize karşı bir savaş aracı olarak kullananlar yetmiyormuş gibi birde bizden olduğunu iddia edenler bu durumu daha da körüklediğinde toplumumuzda yanlış giden bir şeyler olduğunu söylebiliriz. Tam bu noktada sosyolojiye ve sosyologlara büyük görevler düşerken devreye ekonomistlerin girdiğini görmekteyiz. Yıllardır yaşanan bu alan çatışmaları yüzünden modern dünyanın bilimsel ve düşünsel meydan okumalarına alternatif üretememişliğin vermiş olduğu eksikliktir bugün yaşamış olduğumuz.
Cumhuriyet’in kurulmasıyla var olan bilimsel ve düşünsel projemiz, kültürel hafızanın yaratıcı ve akışkan bölümlerine blok koyduğu için mevcut miras kendini yeniden üretememiştir. Çünkü Osmanlıdan bu yana bütün dokularımız bir kenara itilerek, rasyonalizm veya dışı geleneksel içi pozitif olan örüntülere geçilmiştir. Kurgusal bir üst sınıf oluşturulmuş ve bunların bilimsel, düşünsel, kültürel kodları alt sınıfa da yayılmış ve ortaya çıkan sonuç ise kocaman bir çatışma alanı.
Ülke olarak ivedilikle sosyolog yetiştirme noktasında çalışmalara başlanmalı ve kendi kültürel, bilimsel, düşünsel direniş araçlarımız oluşturulmalı. Gençlere ve gelecek nesillere sunacağı mesajlarla pedagojik, sosyal ve kültürel olanakları bünyesinde barındırmalı.