Ülkenin başına gelen olumsuz her durumda ‘Erdoğan bu sefer kesin gidecek’ diyenlerin bir hayli fazla olduğu bu günlerde, “17 Aralık’tan sonra ilk defa bu kadar sizi neşeli gördüm timeline bey” diye sosyal medyadan sevincini gizleyemeyenlere de şahit oluyoruz. Sevinçlerinin sebebi ise ABD’nin Zarrab üzerinden Türkiye’ye sözde bir dava ile siyasi kumpas kurma girişimi.
AP, BM kararı olmadan Suudlar’a silah ambargosu kararı aldığında Trump’ın bunu dinlemeden Suudla’rla silah anlaşması imzaladığını hatırlatalım, bunun yanında Türkiye’nin ABD’ye taahhüt vermediği halde komşusu İran ile ticaret yapması neden engellenmek isteniyor diye basitçe düşünemeyen bir ana muhalefete sahibi olduğumuzu da unutmayalı. Bu da bizim şanssızlığımız! Şanssızlığımız keşke bu kadar da olsa dediğinizi işitir gibiyim. 250 vatandaşımızı şehit edenlerin yargılandığı yanı başındaki davaları takip etmeyen ama ABD’de gerçekleştirilmeye çalışılan bir tiyatroyu ellerini kalplerinin üstüne koyarak heyecanla takip eden bir zihniyet var bu ülkede.
Bu dava ile ülkeye verilmek istenen zararı sırf Erdoğan’dan kurtulmak adına peşinen kabul edenlerin on altı yıldır yaptıkları o kadar çok şey var ki, insanın aklına artık muhalefetlik denilince dış ülkelerle her türlü işbirliğini mübah gören bir kesim geliyor. Birçok FETÖ’cünün yanında Almanya ve diğer ülkelerden her gün ülkemizi karalayan sözde gazetecilere kadar sayabileceğimiz daha niceleri bu örneklerden sadece bir kaçı. Haksızlık etmeyelim “65 yıllık siyasi hayatımda hiçbir zaman bir Türk liderin bugünlerde olduğu gibi ABD ve Batı medyası tarafından ortaklaşa bir bombardımana tutulduğuna şahit olmadım” diyen CHP’li eski vekil Şükrü Elekdağ gibi ülkemiz üzerinde oynanan oyunları fark edenler de yok değil.
‘Ülkemize tuzak kuruyorlar, biz aynı gemideyiz’ diye bir şeyleri anlatıp hiç aydınlanmayan kafalarını aydınlatmak isteyenlere karşı ‘Sizinle aynı gemide değiliz, gemiyi sizden alacağız’ diye açıklama yapanların gemiyi kimlerle beraber nasıl almaya çalıştıklarına şahit olacağımız bir dönemi daha yaşıyoruz. Ülkemizin aleyhine yaşanan her olayda gerçek yüzlerini ortaya çıkaran bu kesimin normal zamanlarda ‘ülkeyi germeyin, ülkeyi kutuplaştırmayın’ diye akıl verip üstten bakan açıklamalarına da inanmanın yersiz olduğunu da artık anlayalım.
Son on altı yıldır 7 Şubat MİT krizinden Gezi olaylarına, 17-25 Aralık yargı darbesinden 7 Haziran’da terör destekçisi bir parti ile ittifaka, 15 Temmuz darbe girişimi esnasında müezzin dövüp kutlama yapanlardan Zarrab üzerinden açılan davaya kadar sevinenlere baktığımızda demokrasi dışı gelişmelerden medet uman bu kitlenin ülkeyi esas kutuplaştıranlar olduğunu artık görmemiz ve anlatabilmemiz gerekiyor. Bunu yapabilecek cesaret ve anlatabilecek kabiliyete sahip olan insanlarımızla her olumsuz gelişmede acaba sonuç ne olacak diye sessizliğe gömülen sinsi ve korkak tayfayı da ayırt etmeyi unutmayalım.
Zor bir süreçten geçen ülkemizin yaşadığı bu duruma dikkat kesilerek aslında yıllardır bu ülkeyi gerçek anlamda kutuplaştıranların kimler olduğunu da gözlerden kaçırmayalım.