Toplum sağlığı açısından kırmızı etin beslenmedeki önemi büyük.
Bu önemli gıdaya tüketicilerin ulaşması gittikçe zorlaşıyor.
Peki.
Türkiye’de kırmızı etin daha ucuza tüketilmesi mümkün mü?
Bu gidişle zor!
O kadar zor ki bütün hamleler yapılmasına rağmen et fiyatlarının artışı durdurulamıyor!
Sektör meçhul bir lobinin kontrolünde mi?
Bakanlık ve sektörel birlikler yeterli et olduğunu açıklamasına rağmen, et fiyatları neden zamlanmaya devam ediyor?
O kadar gri bir ortam var ki kırmızı et fiyatlarını frenlemek için oyuna Rekabet Kurumu da dâhil oldu.
Rekabet Kurumu, “tüketicilerin, kırmızı eti daha ucuza tüketebilmesi hedefiyle sektörde kapsamlı bir inceleme” başlattığını açıkladı.
Yeni ve ciddi bir hamle. Sektörün tamamını mercek altına alan bir incelemeden bahsediyoruz.
Umarım idari para cezalarıyla bu konunun üzeri örtülmez. Sektörün altını üstüne getiren spekülatörler tespit edilir ve sektörden uzaklaştırılır.
Peki buradan bir sonuç çıkar mı?
Bugüne kadarki tecrübelerimiz bize, “geçici bir pansuman yapılır ve bir süre sonra yara kanamaya devam eder” tespitini yaptırıyor!
Zor ama imkânsız değil.
Rekabet Kurumu Başkanı Birol Küle, başlatılan incelemeyle neyi hedeflediklerine dair bilgiler verirken bugüne kadar bazı konularda yaşanan ihmalleri de satır aralarında açıklıyor aslında!
Bundan 30-40 sene öncesine kadar tarımsal hasılasıyla, hayvancılık verileriyle bu ülke kendine yetiyordu.
Peki neleri aksattık da Türkiye’de hayvancılık bu durumlara geldi?
Öncelikle bugüne kadar uygulanan hayvancılık politikasının, uygulanabilir ve sürdürülebilir olmadığını belirtmek isterim.
Süt hayvanlarının sıklıkla kesime gönderildiği bir yapıda, sürdürülebilir sistemden bahsetmek pek mümkün değil!
Şehirlerde milyonlarca vasıfsız ve işsiz genciniz varken merada 50 bin lira maaşla çoban bulamıyorsanız istikrardan bahsedemezsiniz!
Coğrafya gerçeğinden yola çıkarak yerel gen yapısına uygun kendi ırklarınızı ıslah ve rehabilite etmek yerine, ithal et kolaylığına kaçarsanız sıkıntı büyük demektir.
Bunlara ilave olarak; üretim aşamasında denetimlerin eksik olduğunu, destek, kredi ve teşviklerin hedefine ulaşamadığını, meraların verimsizlik bahanesiyle kaderine terk edildiğini; buna bağlı olarak ithal yem girdilerinin yüksek maliyetlerini, hayvan sağlığı hizmetlerinin ulaşılabilir olmadığını, ilaç endüstrisinin hayvan üreticileri üzerindeki kontrolsüz gücünü, kemik geliştirici vb. adlar altında körpe hayvanlara enjekte edilen kimyasalların toplum sağlığını tehdit ettiğini, yerli hayvan ırklarının yetersizliğini, her yapay sıkıntıda ithalat tuzağına düşülmesini, olumsuzluk hanesine yazmamız mümkün.
Küle, kırmızı et sektörüyle ilgili ilk incelemenin 2011 yılında yapıldığını ifade ederken sıkıntının yıllardır devam ettiğini de söylemiş oluyor.
Ne diyor Sayın Küle:
“Söz konusu sorunlara çözüm önerileri getirmeyi ve pazardaki rekabet koşullarının iyileştirilmesine yönelik rekabet politikası önerileri geliştirmeyi hedefledik.”
Yapılan açıklamalardan yola çıkarak, sektörde var olan sorunları iki ana başlıkta toplayabiliriz.
Birincisi, tekelleşme gayretleri ve spekülatör etkileri.
İkincisi ise sektörde var olan yapısal sorunlar.
Küle, bu yıl içinde resen açtıkları soruşturmada hayvan besiciliğinin yanı sıra et ve et ürünlerinin üretimi ve satışı alanında faaliyet gösteren pazardaki lider bir teşebbüse, “perakendecilerin raf fiyatlarını belirlediği” tespiti sonucunda idari para cezası uygulandığını ifade ediyor.
Yani fail belli!
Ancak bu soruşturma “uzlaşma usulüyle” sonlandırılıyor.
Yani tam anlamıyla sonuç alınabilmiş değil. Alınan tedbirler piyasada karşılık bulmuyor, kalıcı hâle gelemiyor!
Yapılan şikâyetleri denetimler takip ediyor; kapsamlı incelemeler yapılıyor ve idari para cezaları uygulanarak konu derin dondurucuya kaldırılıyor!
Eğer “en temel amacınızın, tüketicilerin kırmızı ete daha ucuz fiyatlardan ulaşabilmesi” olduğunu söylüyorsanız; söz konusu soruşturmaların daha radikal ve daha caydırıcı bir şekilde sonuçlanması gerekmektedir.
Amaç bu değilse tüketicinin ucuz kırmızı et yemesi daha da zorlaşacaktır!