“Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,
Kar altında terleyerek uyanmaktır aşk.” Dizelerinin şairi, şiirin Beyaz Kartal”ı Şair Bahaddin Karakoç, ebedi yolculuğuna kanat çırptı…
Şairin, 16 Ekim gecesi Hakk’ın rahmetine kavuştuğu haberini aldığımda, tuhaftır belki ama ilkin dizeleri sökün ediverdi zihnime… Sonra sohbeti, şiir gibi ibretlik sözleri çınladı kulağımda…
İhlaslı ahvali, tevekküllü duruşu, şiire aşkı ibadet gibiydi…
Tanışırdık… Telefonla hatrını sorardım, bana son dizelerini okurdu.
28 Kasım 2015 yılında, Şair Bahattin Karakoç’a ithafen Kahramanmaraş Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu geleneksel “Dolunay Şiir Şöleni”ne davet edilmiştim. Program uzun sürmüştü. O, çok dinç ve çok mesuttu.
Bizler, şairin efsunlu bilgeliğinden nasiplenmiş, şiirin ahengiyle manayı demlemiştik. Program bitmiş, şölenin gerçekleştiği salondan çıkmıştık.
Bir grup dost ve şair ayaküstü “sevmekten” söz ediyordu.
Yakınındaydım. Ortak bir dost şair, esprili bir tavırla “Şair herkesi sever bir Nesrin’i sevmez” deyivermişti.
Onca heyecanı o yaşamamış gibi, dinç bakışlarla beni aradı. Bulunca “Nesrin’i severim.” dedi. “ Amma uçurumun kenarında… Düşürebilirim…”
Aylardan kasımdı ya, hani saatler geçti, geceydi, hava ayaza kesmişti ya, bu cümle düşüverince içimize, kesilivermişti sesimiz soluğumuz.
Herkes susuvermişti. Diğer dostların susuverişi, anlam yolculuğuna talip olmaktan mıydı, Nesrin’i yeterince sevmediği anlamını çıkarmalarından mıydı bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var ki, ben/cilce bir ibrete kapılıvermiştim. “Uçurumdan düşmek”ti benim derdim. Bediüzzaman’ın bir sözü harf harf akıyordu ezberimden kalbime: “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.”
An içinde, saniyelik sürede ferahlatan bir nehir gibi geçivermişti bu hikmetli ifadeler zihnimden. Serinlemiştim. Bir hanım sesi ilişivermişti kulağıma; “Çok güzel…” diyordu ve soruyordu “Ya beni?”… Sonra gülüşmeler… Katılmıştım onlara…
Herkes dağılmış bir kaç kişi araçların gelmesini bekliyordu ki, Şair yanıma gelip
– Kızdın mı? Dedi.
– Hayır. Dedim
– Neden? Diye sordu.
– Şiirdi. Dedim. Üstelik “Fena”ydı.
– Öyleydi. Dedi. Gülümsedi ve gitti.
Bir yıl sonra görüşmüş gibi değil dün ayrılmış gibi gülümserdi. Şaşırtmayı severdi.
Beyazdı Dilekçesi…
“Benden önce esirge, Muhammet ümmetini,
Esen gitsin her kervan, en sona ula beni!” dedi ve gitti…
Sonsuzluğa yolculuğu kutlu olsun, hayr olsun, Rabbimizin rahmeti çok olsun!
Şiirleri okunsun! Okundukça Fatihalar ruhuyla buluşsun!
Milletimizin, ailesinin, yakınlarının, sevenlerinin başı sağ olsun.
***
“Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil.
Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.”