ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI

Abone Ol

Kesin olan şu ki; Üçüncü Dünya Savaşı büyük ya da gelişmiş devletler arasında kopmayacak. Çünkü savaşma görevi üçüncü dünya ülkelerinin payına düşmüş durumda. Özellikle de güney yarımkürede yaşayan ve mütemadiyen birbirlerini boğazlayan kabilelerin payına… Bu kabileler esasında ne için savaştıklarını bile bilmiyorlar. Bildikleri tek şey güneşin kendi liderleri için doğduğu, tavukların bile onun için yumurtladığıdır!

İçinde yaşadığımız gelişmiş iletişim teknolojileri, haber ajansları ve envaı çeşit sosyal medya araçları çağında patlak verecek üçüncü dünya savaşının modeli elbette farklı olacaktı. Mesela, arzuladığın bir savaş için sebep ve gerekçe oluşturma konusunda büyük bir çaba sarf etmene hiç gerek yok. Bütün yapman gereken televizyona beyanat vermekten ibarettir. Bazen sosyal medya araçlarından paylaşacağın küçük bir mesaj bile yeterli olacaktır. Zira milyonlarca kez paylaşılarak medyada savaş ateşi çoktan tutuşturulmuş olacaktır. Bu aşamadan sonra kendini savaş çarkının tam orta yerinde bulman işten bile değil…

Eğer lider isen fazlaca kaygılanmana hiç gerek yok. Paran varsa silah sektörü sana istediğin her malzemeyi fazlasıyla sunacaktır. Paran yoksa da sorun değil. İstediğin an ülkeni soyarak, satarak ya da başkasına kiralayarak ihtiyaç duyduğun finansmanı oluşturabilirsin. Savaşa bir kahraman olarak gireceksin. Zaferle dönmen hiç önemli değil. Çünkü savaşa giren her lider mutlaka muzaffer olur! Çünkü ölenler onların çocukları değildir. Bilakis ölenler hep halkın çocukları ya da -rekabetten uzak bir yönetim sistemi oluşturarak hakimiyetini ebedi kılmak isteyen- liderin kendilerinden kurtulmak istediği kimselerdir.

Medya için de endişelenme. Zira sen her ne adım atsan medya onu derhal kutsayacaktır. Din adamlarından da endişe etme. Çünkü onların hepsi senin eserin. Fetvalar tam da istediğin şekilde önüne gelecektir. Bu iş o kadar kolay olacak ki, kendini hazır yemek çarşısına girmiş gibi hissedeceksin. İstediğin her şey büyük bir hızla önüne gelecek. Dolayasıyla kaygılanmana hiç gerek yok…

Medya seni çağın biricik lideri yapmıştır. Din adamları senin -karşı çıkılması caiz olmayan, Allah’ın yeryüzünde halife olarak görevlendirdiği kişi olduğuna dair- fetvalar yayınlayacaktır. Çünkü senin hem medya hem de din alanlarında çalışan kurumların var. O hâlde seni kim korkutabilir ki? Namazın haram olduğuna karar verecek olsan, namazı terk etmeye gönüllü çok sayıda insan bulacaksın toplumda. Doğa/fizik kanunlarına aykırı davranmaktan bile çekinmene gerek yok. Çünkü insanları senin haklı olduğuna inandırmaya çalışacak adamların hazır kıta beklemektedir. Mesela, yerkürenin yuvarlak olmadığını söyleyecek olsan bazı Arap hocaların anında dünyanın yuvarlak olmadığına ilişkin fetva yayınladığını göreceksin… Daha ne istersin?

Bölge ülkelerinin siyasi manzarası ağlanacak durumda. Katar’dan Fas’a kadar uzanan Arap ülkelerinin arasında vuku bulan şu çekişmeler nedir böyle? Hattâ, tek bir ülkenin içerisinde olup biten çekişmelere bir bakın! Görevlerinin insanlara uygulanan zulmü bertaraf etmek olduğunu ilan eden muhalif grupların yaptıklarına bir bakın!

Günümüz Batı toplumlarında lider; sınırlı bir süre için sınırlı bir idari görevi yürüten bir görevliden ibarettir. Oysa bizim toplumlarımız -yeryüzünde eşi benzeri olmayan, tarihin derinliklerinde bile rastlanmayan- biricik lideri çıkarma saplantısından bir türlü kurtulamamaktadır. Bu zorlu süreçten öğrendiğimiz hakikat şudur ki; önce liderler ve komutanlar üretip sonra da onları yücelten toplumlar, savaşların bizzat mimarları olmaktadırlar. Diğer toplumlar ise hayatı üretiyorlar. Hayat üretmenin ise çeşit çeşit yol ve yöntemleri vardır.

Bize de şu umudu muhafaza etmek kalıyor: Umalım da halklarımız işi güneşin kendi liderleri için doğduğuna, tavukların bile onun yüzü suyu hürmetine yumurtladığına inanacak mertebeye götürmesin!!!

Çeviri: Fethi Güngör