UCM’nin kararı ve bir kötünün profili

Abone Ol

Uluslararası adalet bir çürüme yaşarken Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bu çürümenin ortasında “Acaba yeni bir yaşam, umut emaresi olabilir mi?” denecek bir karar verdi.

Bu karar elbette “Bütün sorunları çözecek.” diyemeyeceğiz; hatta kısa vadede hiçbir sorunu da çözmeyecek.

“Bir kötünün profilini çizer misin Abidin?” dediğinizde karşınıza çıkacak en ideal tip olan Netanyahu’nun kararı tanımama tavrı da katliamlarına devam edeceğini gösteriyor.

Hangi doğumun kusuru olduğu belli olmayan katilin bu cesaretini besleyen en önemli şey, yine her koşulda arkasında duran ve karar için “utanç verici” diyen ABD’dir.

İpin ucundaki şarlatan olarak adaleti, merhameti, iyi niyetleri kendince ve gücünü hatırlatarak faşizan karakteriyle belirlemeye çalışan da odur.

ABD'li Senatör Lindsey Graham’ın, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını uygulayacak olanları yaptırımla tehdit etmesi de bu zorba anlayışın en açık göstergesidir.

Defaatle vurgulamaya çalıştığım bir hakikati bir kez daha hatırlatayım.

Uluslararası hukukun en büyük zaafı, arkasında duracak ve alınan kararları uygulayacak bir gücün olmayışıdır; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) varlığı da bu hakikati değiştirmiyor.

Çünkü BMGK, BM’nin beş daimî üyeli yapısı içerisinde artık kilitlenmiş bir konseydir.

Dolayısıyla bütün baskılara ve tehditlere rağmen anlamlı ve sembolik olarak kıymetli UCM kararı da ne yazık ki uygulanmaktan uzak görünüyor.

Yani öncelikle, oluyor gibi görünün şeyin, olamayanın pençesinden hangi hünerle kurtulabileceğinin belirtilmesi lazım ya da “Dünya beşten büyüktür.” çağrısının, beşten büyük olanlar tarafından imanla kabul görmesi gerekir.

Unutmayın ki tarihte tek bir zalim kralın zulüm yapmasını mümkün kılan şey, ona boyun eğen milyonlardı.     

Bütün zalimler, kendi ‘Bastille’leriyle korkuttu onları.

Fakat bir uyanış, hatta 16. Louis’ye, “Parisliler çıldırmış gibi.” dedirten o uyanış kurtardı Parislileri kendi ‘Bastille’lerinden. 

Dünya mazlumları -ezilenler ezenlerden katbekat fazla iken- nasıl oluyor da kendi ‘Bastille’lerinden kurtulamıyorlar.

Bütün kuşatılmışlığına rağmen iki milyon Gazzelinin özgürlüğünü ilham alamıyorlar.

Zira özgürlük fiziksel bir alana hapsedilemez.

Görünürde özgür ama BMGK karşısında esir milyarlarca insan, bunun en açık ispatı değil mi?

ABD’nin işaret ettiği yeni tip Bastille olan yaptırımlar karşısında çaresiz kalan milyarlar, gerçekten de özgür mü?

Bütün bu tabloya rağmen UCM’nin kararı, gelecek açısından çok farklı bir umut uyandırıyor.

Karar uygulanamayacak olsa da İsrail’in katil olduğu tescillenmiştir.

Sokaklara dökülen milyonlarca insanın haklılığı da tescillenmiştir.

Netanyahu bugün şımarık bir inkârı seçse de siyonistlerin geleceği için ne kadar kötü tohumlar ekildiğinin de bir ispatıdır bu karar.

Artık Holokost mağduriyetinin karşılığı da siyonistlerin arzularına göre şekillenemeyecektir.

Zulme uğradığını söyleyenler, bugünün en büyük zalimi olmuşlardır çünkü.

Söz konusu karar, bundan sonra siyonistleri bir heyula gibi her yerde takip edecektir.

Arkası -uygulayıcı güç açısından- boş olsa da UCM, dünyada hâlâ vicdanın var olduğunu göstermiştir ve gelecek nesillerin tutunacağı bir “dal” olarak da çok kıymetlidir…

“Uluslararası hukuk yoktur.” cümlemi artık şöyle kuracağım; “Uluslararası hukuk vardır ama uygulayıcısı yoktur…”