Tuvalette çalışan akıl

Abone Ol

Üzerine hiç düşünmeden kullandığımız bazı kalıplar vardır dilimizde. Türk’ün aklının tuvalette çalıştığı bunlardan biridir. Kim söylemiş, neden söylemiş bilmediğim bu kullanım üzerine biraz düşününce ortaya enteresan şeyler çıktı. Bakalım neler çıktı?

Türk’ün aklının tuvalette çalışması ile ilgili deyiş meşhur bir galattır esasen. Çünkü aklın çalışmasıyla tuvalet arasında organik bir bağ yoktur. Hele bunun Türklükle ilgisi hiç yoktur. Eğer bir bağ olsaydı o zaman tuvalet kültürünün olmadığı ya da zayıf olduğu toplumlara kıyasla diyebilirdik belki, evet Türk’ün aklı tuvalette çalışır diye. -Çünkü Avrupa başta olmak üzere birçok yere tuvalet ve temizlik kültürünü Türklerin götürdüğüne ya da vesile olduğuna tarih şahit- Ama böyle bir şey yok. Yani düşünmekle tuvalet arasında entelektüel bir bağ yok.

O zaman neden söylenmiştir böyle bir şey?

Belki hakaret için, belki de daha ince düşünüldüğünde bir hakikat için.

Yukarıda yazdıklarımı yalanlarcasına söyleyeceğim ki, tuvaletle aklın çalışması arasında çok güçlü bir bağ var bugün. -Ama bu Türklükle değil insan olmakla ilgili, hatta olamamakla- Kim inkar edebilir bu durumu? Her birimiz en az bir kez orijinal bir fikirle çıkmış değil miyiz tuvaletten? Ya da çözüme kavuşturamadığımız bir problemi çözmüş değil miyiz tuvalette?

Dikkat ederseniz bugün dedim, dün demedim. Yarın da demeyebilirim. Yani bu anlayış (aklın tuvalette çalışması) bin yıl önce geçerliliği olmayan bir anlayış. Beş yüz yıl önce de. Hatta yüz yıl. Bugün ise modern zamanların yaşandığı her yerde geçerli olan bir anlayış. Köylerde bile. Televizyon ve bilgisayar başta olmak üzere ele geçirildiğimiz mekanik yaşamın etkin olduğu her yerde, her insanda.

Peki neden akıl tuvalette çalışıyor? Ne alakası var bunun? Dün yokken bugün ne alakası var? Ve bunun Türklükle değil neden bütün insanlıkla alakası var?

Burada aklın çalışmasıyla kastedilen şey düşünmektir/tefekkürdür. Kur’an’ın da üzerinde çokça durduğu ve insanı insan kılan eylemlerden biridir. 700’e yakın yerde farklı derecelerle geçtiğine bakılırsa düşünmek bir eylemden öte oluş biçimidir. İnsan düşünmekten yapılma bir varlıktır diyebiliriz özetle. Düşünmek deyince akıllarına dert ve tasa gelen insanların bildiklerinin aksine tefekkür, derde maruz kalmakla değil derdin içine girmekle ilgilidir. Yani “hindi gibi düşünme” ya da “insan üç beş damla kan ve çokça endişeden ibarettir” söylemlerinin tefekkürle/düşünmekle ilgisi yoktur. Düşünmek kavram üretme ve çözüm bulmayla ilgili bir şeydir. İnsanı daha ileriye/güzele götürmek, daha yukarıya taşımak için yapılır. Dünyevi basamaklarla ilgisi olduğu kadar ilahi/deruni mertebelerle alakası vardır. Dünya ve içindekiler bir basamak olup düşünme eylemiyle ukbaya yükselmeyi temsil eder. Ve bu temsilin gerçekleşmesi için uygun bir atmosfere ihtiyaç vardır. Dünyanın yaşamak için nasıl atmosfere ihtiyacı varsa insanın da düşünmek için kendi atmosferine ihtiyacı vardır. Yani düşünmek, her an her yerde gerçekleştirilen bir meleke değildir. Gittiğimiz her yere götürdüğümüz bir yetidir ama her yerde kullanabileceğimiz bir yeti değildir.

Bu yetinin kullanılabilmesi için gerekli atmosferin en önemli şartı insanın kendisiyle baş başa kalmasıdır. Hayat denilen sarsak hır gürden sıyrılıp kendine dönebilmesidir. Hızın ve hareketliliğin içinden sıyrılıp, zamanın fıtrata daha uygun şekilde aktığı (yavaş) bir mecraya kendini atabilmesidir. Bugün bunu yapabileceğiniz yerler çok sınırlı. Çünkü hayatın her noktasında bir hareket var. Harekette bereket vardır darb-ı meseliyle büyüyen bizler için bu iyi bir şey belki. Ama gelin görün ki gerçekler böyle değil. Çünkü bugün maruz kaldığımız hareket bereketin tamamını yutacak bir hızı ifade ediyor. Hareket yerini koşmaya, koşmayla beraber oluşan kaosa bırakmış durumda. Böylesi bir halde insanlar düşünme eylemini gerçekleştirip kendilerinden çıkıp daha güzelin dünyasına giremiyorlar. Daha iyiye, daha güzele dair fikri planda bile imkan bulamıyorlar. Devamlı kalınan maruzluk haliyle içlerinde bulundukları durumları meşrulaştırmakla meşgul oluyorlar. Öyle ki, bu durumdan düşünen adamlarımız da nasibini alıyor. Entelektüel olarak tanımlanan insanlarımız bu hıza kurban olarak dünyanın hır gürü içinde kayboluyorlar. Cemil Meriç’in dilimize yerleştirdiği “fildişi kulelerini” inşa edemiyorlar.

Meriç’in olumsuz anlamda kullandığı fildişi kulelerine ihtiyaç, her zamankinden fazladır bugün. Başta düşünen adamlarımız olmak üzere, her insanın modern/postmodern denilen hız ve haz çağında fildişi kulesine ihtiyacı vardır.

Tuvalette aklın çalışması da tam burada devreye giriyor. Çünkü bugün, hiçbir ayartıcı olmadan insanların kendileriyle baş başa kalabildikleri tek yer orası. Ne sokaklara hakim olan kaos ne evinizde televizyondan üzerinize boca edilen ahlaksızlık propagandası ne de kavga gürültü. Hiçbiri yok tuvaletlerde. İnsanın kendini en rahat hissettiği yerdir orası. Bir huzur mekanıdır. J O kadar ki, sizi rahatsız edecek bir şey olduğunda şu tepkiyi verirsiniz gayri ihtiyari: “Ya hu tuvalette de mi rahat yok insana”. Orası kutsal bir yer değildir elbet ama rahatsız edilmemesi gereken bir yerdir. Bu konuda bir konsensus vardır insanlar arasında. İki insanın bile bir konuda hem fikir olmasının imkansızlaştığı bir zamanda, hemen herkesin hem fikir olduğu şeydir bu. Tuvalette düşünmeyi sağlayan şey de bu rahatlıktır. Çünkü bir boşalma halidir. Hem bedenen hem de zihnen boşalma hali. Ağırlıklardan kurtulma hali. Saflaşma operasyonu. Bu hal beraberinde düşünmeyi getirir. Gereksiz ağırlıklardan kurtulduğunuzda bir şeyle dolmanız kaçınılmazdır. -Hayat boşluk kabul etmez- Dolacağınız şeyler de özgün şeyler olacaktır. Çünkü sizi gereksiz yere ayartacak ve yönlendirecek bir şey yoktur. Sizden başka sizi yönlendirecek bir şey yoktur. Bu rahatlık ve boşlukla zihniniz duru bir şekilde çalışmaya başlar. Akıl kıvraklaşır. Meselelerde derinleşme imkanı bulunur. Okulda, evde, sokakta bulamadığını tuvalette bulur akıl. Taakkul üzerine yaratıldığını hatırlar ve işlemeye, işledikçe de ilerlemeye başlar zihin.

İşte aklın tuvalette çalışmasının serencamı budur. Ve yukarıda dediğim gibi, bunun Türklükle alakası yoktur. Bu, içinden geçtiğimiz çağın dayatması bir durum. Ve bütün toplumlar için geçerli.

Aklın tuvalette çalışması gerçeği birilerini tuvalette daha fazla kalmaya itmesin lütfen J Mümkünse zihnimizi damıtıp daralan akslarını genişleteceğimiz steril yerler bulalım kendimize. Bulalım ve düşünelim. Bulalım ve çıkalım maruz kaldığımız darboğazdan.

Baki selamlar.