Türklük – Türkiyelilik

Abone Ol

Diriliş Postası’ndaki ‘Lafı Uzatmadan’ haber-yorum sütunu, eskilerin ‘kıssadan hisse’ terkibine uygun anlatılar sunuyor.

Örneğin Leyla Zana’nın yemin metnini okurken kullandığı ‘Türkiye Milleti’ ile ilgili aynı başlıklı haber-yorum da; totaliterlik ve kimlik dayatması barındıran Atatürkçü yemin metni hakkındaki ‘Değiştirin bu yemini’ başlıklı haber-yorum da İslamcılığı, daha doğrusu İslami kimliği ve tavrı öne çıkartan açılımlar.

Meclis üyeliği için yapılan yemin metninde, tartışılan ‘Türk Milleti’ terkibinden önce, Müslümanlara laiklik ve Batıcı kimlik dayatan ağır itikadi yanlışlar var.

İnanıyorum ki Lafı Uzatmadan sütununda yazan kardeşlerimiz, mebus seçilse ve yemin için Meclis kürsüsüne çıksalardı, ‘yapmayacağın şeyi söyleme’ vahyi emri doğrultusunda yazdıklarıyla amel ederlerdi. Diriliş Postası’nın bu basiretli yazarları, ant tapıncının kaldırılmasında kapatılma riskine rağmen Özgür-Der’in tavır alması gibi gündem oluşturur, aykırı; ama tutarlı tavırlarıyla yeni anayasa hamlesinin önünü açarlardı.

Lafı Uzatmadan’daki tespitte ‘Leyla Zana, millet kelimesindeki galat-ı meşhura iltifat sorununu bir kenara koyacak olursak, yanlış bir şey yapmadı’ deniliyor ve ‘ümmet’ kavramının Kur’an’daki kullanma biçimlerine işaret ediliyor.

Türkiye adı verilen ülkede Türklük ve Türkiyelilik tartışmaları, tek tipçiliği gidermek kaygısıyla başlatılmıştı. Irkı hatırlatan Türk ifadesindeki iticiliği kırmak için Osmanlılık gibi Türkiyelilik kavramıyla ilgili Ahmet Yaşar Ocak, Baskın Oran ve Mevlut Uyanık kitaplar yazdı.

‘Türkiyelilik’ kullanımı, örneğin Kürtleri ‘Kürt kökenli Türk’üm’ gibi acubelikten kurtarıyordu. Ancak 2004’te Başbakan Erdoğan’ın kendisine bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun hazırladığı azınlık haklarıyla ilgili raporda kullanılan ‘Türkiye Milleti’ ifadesi o dönemde derin devleti öfkeyle ayağa kaldırmıştı.

Zaten Necmettin Erbakan’ın 1995 Bingöl konuşmasındaki sözleri bu yaklaşımın önünü açmıştı: ‘Siz Kürt çocuklarını her gün ‘Türk’üm doğruyum’ diye bağırtırsanız, yarın da onlar ‘Kürt’üm en doğru benim’ diye haykırır ve ayrışır.’

İslamcılar ise Türkiyelilik ifadesini ilk defa 1976’da Düşünce ve Yeni Ölçü dergilerinde işlemeye başladılar. Ama ‘Türkiyelilik’ konusunu, Osmanlı ulusu gibi yeni bir ulus tanımı anlamında değil, farklı kavimlerden oluşan Osmanlı bakiyesi ‘Müslüman ortak bir toplum’ anlamında kullandılar.

Türk ifadesi, Oğuzları/Türkmenleri de ulusa/nation’a dönüştürebilmek için seküler ve kimliksel bir zorlama. Muhammet Ümmeti’ni yeniden diriltmek isteyen Akif’in, Ahmet Naim’in, Elmalı’nın karşı çıktığı da bu devşirmeci dayatmaydı.

Türk Ulusu/‘Milleti’ tanımı, yeni ve üretilmiş bir isme dayanıyor.

İttihad-ı Terakki’nin Türk algısı, 5 bin yıllık sarı ırka ve Orta Asya’ya dayanır.

Kemalizmin Türk algısı, 7 bin yıllık beyaz ırka ve menşei itibariyle de Sümerlere, Hititlere dayanır.

Bin yıllık Türk algısı, içine İslamilik katabilmek için Oğuzlar/Türkmenler ile Tasavvufi Müslümanlık anlayışını bin yıl önce ‘Anadolu’ topraklarında buluşturulup kurgulanır (Nurettin Topçu tanımı).

Bu 3 farklı Türk tanımı da ırk kökenlidir. Gençliğe Hitabe’deki ‘damarlarındaki asil kan’ ifadesi de bu ırk boyutuyla ilgilidir.

Genom Projesi ile ‘saf ırk’ itikadının saçmalığı ortaya çıkınca, ‘ırki Türk’, ‘kültürel Türk’e dönüştürülmeye çalışılmıştır. Ancak ırkçı travmalar hala yaşanmaktadır.

Islah kavramı, ifsadı fikirde ve eylemde vahiyle düzeltmeyi, fıtrata ve hak’ka köklü dönüşümü ifade eder.

‘Türk Milleti’ terkibi her boyutuyla tartışmaya açıktır.

‘Millet’ gibi galat-ı meşhur olarak kullanılan Kur’ani kavramlarımızı da aslına dönüştürmeli, bozuk algıları ıslah etmeliyiz.