Türkiye’yi ve Erdoğan’ı size teslim etmeyeceğiz

Abone Ol

İşimiz dün kolay değildi ki bugün kolay olsun…

Dün bizi kendi halimize koymadılar ki bugün oh diyebilmenin rahatlığı bizim olsun…

Dün kaç düvel varsa karşımızda eksilmeden çoğaldılar başımıza…

Abdülhamit Han Osmanlı tarihinin en mühim padişahıydı…

Abdülhamit Han çeyrek asrın dev adamıydı…

Aklı, zekası dünyanın hayranlığını kazanıyordu…

Koca bir cihan devletini otuz üç yıl her türlü sıkıntı, badireye rağmen yönetiyor…

Borç ödüyor, borçlanmıyor…

Musul’u, Filistin’i vatan yapıyor, ülkeler kaynarken o topraklarını elde tutmak için hamle üstüne hamleler yapıyordu…

Topraklarında ceddinin şerefli kanını taşımanın o manevi gücü, bilinci ile düşmanları tanıyor ve stratejisini ona göre belirliyordu…

Yıkmaya gelen her kimse güçlü bir istihbarat ağı ile hepsini hepsinden iyi tanıyordu…

Havayı kokluyor, tehlikeleri seziyordu…

Devlet olmanın, devletin başı olmanın erdemine varmış cihan padişahı Abdülhamit Han en zor döneminde Devleti Aliyye’yi bir adım öteye taşımanın çabası içinde zalimlere direniyordu…

Ortadoğu’dan Balkanlara kafasında kurduğu her şeyi hayata geçiriyor…

Planlarını bildiği sapkınların planlarını başlarına geçiriyordu…

Ancak onu okusun diye Batı’ya gönderdikleri kişiler paçalarından çekiyordu…

Kendine suikast yapanları dahi idam ettirmeyen bir sultana kızıl sultan iftirası atmak kimyası bozulmuş genetiği ile oynanmış Batı hayranı vatan hainlerine düşüyordu…

İçimizdeki ekmeğimizi yiyen düşmanlar öyle çalışıyordular ki dışarıdaki İslam düşmanlarına nerdeyse bir şey kalmıyordu…

Abdülmecit ile virajı dönecek bir çağda Abdülmecit’i hal edenler…

Yeni gelen sultan için her şeyi deniyorlardı…

Bugünün Cumhuriyetçileri o günün İttihat Terakkicileri ile bir kandan, bir soydan geliyorlardı…

Yezid’in taraftarları her yerde vardı…

Bir hayırlı iş için emeği olmayanlar padişahı devirmek için dini ile dünya arasına sıkışmış alimleri satın alıyorlar, Abdülhamit gitsin diye şeyhülislama baskı yapıyorlar…

Sonrasında ödül olarak onlardan birine Kur’an-ı Kerim tefsiri yazdırılıp ödüllendiriliyorlardı…

Bilmiyorlardı Abdülhamit’le kalmayacaktı istek ve arzuları…

Zira devletin başı demek evin babası demekti, babasız bir ocağın ağrısı vatansızlığa giden yolun ilk aşaması demekti…

Nitekim ruhunda ümmet bilinci olan Mehmet Akif bile Abdülhamit’i anlamıyor, Elmalı Hamdi Yazır Abdülhamit’i ben göndereyim fermanını yazmak için en önde koşuyordu…

Ki tarihler koca cihan devleti padişahının ardından ellerimizden giden toprak ve manevi değerleri görünce bu ülkede Cuma namazı bile kılınmaz diyen çekip giden Mehmet Akif’in hüznünü yazıyordu…

Abdülhamit bir semboldü, onun üzerinden yönetilen algının gizli ayağı cihan devletinin parçalanmasıydı…

Amaç koca bir adalet medeniyeti hakimiyetinin sonunu getirmek…

Dünyanın adalet ile yönetilecek merkezinin olduğu toprakların kökünü kazımak, dünyadan silmekti…

Dünya Oğuz’un çocuklarına dar edilmek isteniyordu…

Alparslan’ın araladığı kapıyı kapamak istiyorlardı…

Anlamadı kimi Abdülhamit Han düşmanları…

Anlamamak işlerine geldi bazılarının da…

Beslendikleri ülke bu ülkeydi ama hizmet ettikleri merkez kafirlerin merkeziydi…

Abdülhamit düşerken elde kalan ne varsa bir bir gitti…

Mesele Abdülhamit değil, mesele işgaldi…

Türklerin olan toprakları Türklerden almaya yemin etmişlerdi…

Peki bir Abdülhamit mi gitmiş oldu sultanı tahttan ederlerken?…

Bir lider düşerken sadece bir lider mi düşmüş oldu?…

Peki yüz yıl aradan sonda durdurulan koca bir medeniyetimiz yeniden dirilirken, dış borçlarımız ödenirken, ekonomik alanda gelişirken yine Abdülhamit’imizi istiyorlar bizden…

Yüz yıl önce durdurdukları medeniyetimizin uyanmasına elbette tahammül etmeyeceklerdir…

Yine irademiz olan adama gitsin diye her şeyi yapıyorlar…

Yine aynı senaryo ile aynı şeyler sürülüyor ileri…

Dün kızıl sultan…

Bugün diktatör…

Dün düşmanların sayısı ne ise bugün onun on katı…

Düşünün Abdülhamit’le kaybettiğimiz ne varsa, bugün Erdoğan düşerse bir ümmetin yüz yıllık istikbali kaybolacak buna inanın…

Başkomutanımız Sayın Erdoğan düşerse cihanda Müslümanların akacak kanını bile bırakmayacaklar…

Erdoğan düşerse dünyayı ümmetin zindanı yapacaklar…

Beylerbeyi Saray’ında çocuklarına hasret kalarak, düşen vatanına gözyaşı dökerek ölen Ulu Hakan’ı anlarsak Erdoğan’ın ümmetin geleceği ve umudu olduğunu anlarız…

Dün çetindi ama yarınımız daha çetin…

Dün yollarımız dikenliydi, bugün daha sarp…

Allah için ne olur ümmetin ve dünya insanlığının umut kapısı olan bu cihan devleti Türkiyemiz’i düşürmelerine izin vermeyelim…

Şehadete koşar gibi vatanı ve Reis’i koruyacağımıza Allah’a söz verelim…

Sancağımız için…

Hz. Allah’ın dini için…

Vatanın bekası için…

Ümmetin geleceği için…

Şehitlerin ruhu için…

Teslim olmadık, olmayacağız şuurumuzu hiç eksiltmeden direnelim…

Yanı başımızda üçüncü dünya savaşı provaları yapan…

Her gün çoluk çocuk katleden Batı’ya gününü gösterelim…

Abdülhamit’le helalleşmenin tek yoludur bu vatanı düşürmemek ve Erdoğan’ı sımsıkı tutmak…

Unutma…

15 Temmuz gecesi bir vatan verdi Allah yeniden bize…

Sen sahip çıkarsan alamaz hiç kimse…

Sürgün gönderildiği diyarın düştüğünü duyunca Abdülhamit nasıl başardınız bunu diye ağladığı gün hiç gitmesin gözünüzün önünden…

Kaybetmek en kolayı…

Kazandığına sahip çıkmaz isen sen zaten kaybetmişlerdensin…

Biz kaç kişiyiz bilmiyorum…

Ya da kaç milyon…

Ya da kaç milyar…

Ama bileğim bir şey var…

Öleceğiz ama vatanımızdan ve liderimizden vazgeçmeyeceğiz…

Dünya bilsin ki bizim kurban vereceğimiz bir liderimiz yok artık…

Ya hep birlikte öleceğiz…

Ya da hep birlikte size dünyayı dar edeceğiz…

Size vereceğimiz bir karış toprağımız yok…

Bundan böyle olası her durumda sizi sadece elimizdeki şerefli Türk bayrağımız ile karşılamayacağız, bunu bilin…