Türkiye’nin tercihi

Abone Ol

Ekonomi üzerinden dünyaya yüklenen ABD yönetiminin hedefi sadece Türkiye değil. Bu durumu iyi okumak gerekiyor. İşin bizi ilgilendiren tarafı, “Nereye aitsin, tercihini yap”tır. Çünkü Rus ekonomisi zor günlerden geçiyor ama buna rağmen hala güçlü. Bir de yaptırımlarla boğuşmak üzere.

İran’ın durumu malum. Yaptırımlar giderek ağırlaşıyor.

AB’ye de aba altından sopa gösteriliyor. Yaptırımların ucu göründü görünecek…

Çin’le sürekli yaşanan gel-gitler…

Bütün bunlar gösteriyor ki, Evanjelistlerin (doğrusu, Yahudi damadının) piyonu olmuş Trump’a yeni bir uluslararası sistem kurdurulmaya çalışılıyor.

ABD, “en çok kazanç bende” diyor.

Büyük üretim kalemlerinin elinde olduğunu biliyor.

Bütün bu verileri nasıl faydaya çevireceğinin hesaplarını yapıyor.

Arada bizim ezilmemiz iki kutup için bir anlam ifade etmiyor.

Son tahlilde ABD ile Rusya karşı karşıya gelecek.

ABD bir algoritma yapıyor: “İyi bir puan aldın ama benim sistemime göre sen ikinci sıradasın” diyerek kendisine karşı pozisyon alanları kategorize ediyor. Aldığı riski kendi pazarının durumuna göre şekillendiriyor.

Yani karşısındakini yok saymıyor. Ona, “Varsın ama benim gösterdiğim sınırlar içinde, o kadar” diyor. Hatta “Benim safımda isen sana kapılar sonuna kadar açık fakat oyunu benim kurallarıma göre oynayacaksın” diyor.

Yeni bir karşı kamp inşa süreciyle karşı karşıyayız. Çünkü eğer böyle bir kutup yoksa rekabetin, üretimin de bir anlamı yok. Tıpkı soğuk savaş dönemi refleksine benzer bir kurgu…

Ticaretinin yüzde 25’ini ABD ile yapan Çin nasıl bir mevzi alabilir ki?

Türkiye, açıkça safını belli etseydi…

ABD’nin yeni emperyalist dalgasında kürek çekseydi kur terörü bu kadar azmayacaktı. Buna adım gibi eminim. Çokbilmiş ekonomi yorumcularının anlayamadığı şey de bu… İşin siyasi tarafını da hissederek fotoğrafı okumaya çalışırsak göreceğimiz manzara budur.

Trump’ın bir açıklaması vardı: “Türkiye bizi bugüne kadar kullandı!”

Kullandı, evet…

Bir ülkenin nasıl kullanılacağını dünyaya sen öğrettin. Şimdi neden rahatsız oluyorsun?

Ya da soruyu başka türlü soralım: Kullanmak sadece senin tekelinde midir?

Milli menfaatini gözeten bütün ülkeler birbirlerini kullanır. Pazarını, imkânlarını, ürünlerini kullanır. Buna şaşırmamak gerek…

Fakat cümlenin gerisinde, “Bugüne kadar beni kullandın. Elde ettiğin güçle Çin, Rusya ve İran’la ticaret yapacaksın. Bunu kabul edemem” serzenişi / tepkisi de gizli.

Şöyle düşünelim: ABD yönetiminin yaklaşımı doğru olsa bile kazandıklarımız kaybettiklerimizin yanında devede kulak bile sayılmaz.

Bu kavga kısa vadede Washington yönetimine zarar verecek.

Beter olsun!

Piyasa verilerine bakıldığında bunu görmek mümkün. Birtakım hile ve desiselerle yönetimlerini devirip haraca bağladığı Körfez ülkelerinden sağdığı paralarla düzlüğe çıkması mümkün değil.

ABD’de 30 milyona yakın insan açlık sınırında. Bizim bildiğimizi elbette bu ülke yönetimi de biliyor. O yüzden bu kadar acımasız ve saldırgan…

Türkiye bir tercihe zorlanıyor, bu çok açık…

Papazla birlikte diğer ABD vatandaşlarının kayıtsız-şartsız serbest bırakılması isteniyor.

Ankara yönetimi de kararlı bir şekilde bu isteğe itiraz ediyor: “Önce bizim papaz ve adamlarını iade et!”

Bu kararlı duruş devam etmeli.

Kısa vadede kaybettirse de akıllı bir politika ile gelecek zamanlarda bu onurlu ve dik duruşun meyveleri ülke sathına yayılıp toplanmaya başlanacak.

Hele Çin ve Rusya bize ucuz kredi sağlayabilirse bu krizden daha güçlü bir şekilde çıkabiliriz…

Hep birlikte bekleyip, göreceğiz.