Adnan Menderes Üniversitesi, devlet vizyonu çerçevesinde çalışmalara başladı. Robotik ve Yapay Zeka Enstitüsü kuruluyor. Eğer nasip olursa, Türkiye’de ilk dünyada ise ikinci olacak.
Bilime, kültüre, sanata, politikaya kuru ideolojilerle ve ihtiraslı intikamlarla yaklaşmayan bir Türkiyelilik manzarası bu.
Bu manzaralara yıllardır daha çok alışıyoruz.
Fakat alışmamızı istedikleri başka manzaralar da var.
İzmir’deki CHP tahakkümü, belediye başkanının önderliğinde laik laik takılıp, halkı ‘’yerel hükümet’’ söylemlerine alıştıracak gereksiz ‘’şaka’’lar yapabiliyor mesela. Yıllardır gördüğü koşulsuz desteğe güvenerek, şehri ‘’yarı gelişmiş’’ bir taşra kimliğine mahkûm edebiliyor…
Çok kafaya takmamak lazım gerçi. İzmir Marşı’nın doğaüstü güçleri var neticede. Biz göremiyoruz ama her söylendiğinde şehir yeniden imar edilmiş oluyor. Her bağırışta en az 5 tane terörist indiriyoruz. Her haykırışta kültürlü ve refah nesiller doğuruyoruz. Bunu ancak CHP’ye gönül vermiş gerçek İzmirliler, simit ve gevrek arasındaki farkı iyi analiz eden aydın Atatürkçüler görebilir… Alışalım artık.
Fakat o da yetmez.
Sokaklarda il resmi yönetiminin eliyle ‘’düğmeci’’ bayraklarının sallanmasına, PKK’lı akademisyenlere belediye şirketlerinde iş verilmesine, ihalelerin HDPKK’lı figürlere teslim edilmesine degülerek karşılık vermemiz lazım İzmir’de. Laf edince faşist ve paranoyak ilan edilmemize ses çıkaramayız. Kabul etmek zorundayız…
Ekrem İmamoğlu’nu atlamayalım.
Ona da alışmazsak ayıp olur. 26 yıl önce İstanbul’u nasıl bıraktılarsa, yavaş yavaş aynı hale sürükleyen o müthiş belediyecilik başarısını artık hazmetmemiz lazım. 4 gün civarı su verilemeyen halka tankerlerle su taşıma hizmeti sunan, tertemiz Haliç’i leş kokan bir çöp birikintisine çevirmeyi beceren o büyük ilericiliğe alışmalıyız…
DHKP-C ve PKK terör örgütlerini kutsayarak Meclis’i taramak isteyen Canan Kaftancıoğlu’na ne kadar alışıyorsak, Canan Kaftancıoğlu’nu makamına ortak eden Ekrem İmamoğlu’na da o kadar alışmak durumundayız…
Selahattin Demirtaş gibi bebek katillerini kucaklayan, teröristleri belediye meclisine atayan, Kandil çeteleriniİBB kitapçılarında pazarlayan, tasarruf kisvesiyle doğal afet bütçelerini kısan, deprem krizlerini yatlarda güneşlenerek yöneten, içi boş vaatlerle halkı kandıran, devamlı yalan söyleyen, yalanları ortaya çıktı mı şiddete başvuran, yapılanları yıkan, yıkamadığını da utanmadan sahiplenen, görgüsüz, agresif bir müteahhidin İstanbul’u yönetmesini kanıksamaktan başka yolumuz yok.
Aksini yaparsak demokrasiye karşı çıkmış oluyoruz çünkü…
Hainin kahramanlaştığı ve gericinin çağdaşlaştığı yeni demokrasi formlarını özümsemek mecburiyetindeyiz.
Yanlışlıkla bu dayatmalara dikleniriz filan…
Cahilliğe lüzum yok, aman dikkat edelim.
Gökkubbede Büyük Türkiye ideallerini dalgalandıran yerli İHA’lar, yerli SİHA’lar, son teknoloji robotlar, yapay zekagibi mevzularezberimizi bozar bizim.
Neye alışacağımızı iyi kavrayalım.
Lütfen ‘’çomar’’laşmayalım…