Türkiye’de askeri darbe yapmak, mevcut hükümetten kurtulmanın ve yeni bir lider çıkarmanın sihirli bir yolu olmaktan çok daha derin bir anlam ifade eder. Türkiye’de gerçekleştirilecek bir askeri darbe, Afrika ülkelerinde olduğu gibi birkaç yüz kişinin öldürülmesiyle neticelenen, ardından insanların yeni lidere boyun eğdiği bir darbeye benzemez. Darbe Mısır’da başarılı olabilir. Zira orada üç milyon sivil haydut (Baltaciyye) bulunmakta. Uyuşturucu trafiğini de elinde tutan bu kesim Mübarek yönetiminin güvenlik ve istihbarat güçleri arasında yer alıyordu. Bugün ise Sisi güçleri arasında yer almaktadırlar. Sisi onları kullanarak hasımlarından dilediğini kolayca tasfiye etmektedir.
Herkesin şu hususu çok iyi idrak etmesi gerekmektedir ki; Türkiye’de AK Parti Hükümeti’ne karşı gerçekleştirilecek bir askeri darbe dünya gündeminde Avusturya Prensi Franz Ferdinand olayı gibi bir etki doğuracaktır. Nitekim onun suikasta uğraması Birinci Dünya Savaşı ateşini yakan kıvılcım olmuştu. Bunu dünyanın milyonlarca insanını kaybetmesine yol açan İkinci Dünya Savaşı izlemişti. Ateş orada sönmedi, Bosna-Hersek katliamı, Kosova derken bugün Suriye’ye sıçramış durumda. Yakın tarihimizde birbiri ardına gelen tüm bu savaşların esasında tek bir sebebi bulunmakta. O da, etnik grupların ve halkların geleceğiyle oynamak ve böylece yeni devletler kurmak, bazı devletleri siyasi haritadan bütünüyle silmek!
Türkiye’de darbe halk ile ordunun, ordu ile polisin, ordu ile tüm devlet kurumlarının çatışması sonucunu doğuracaktır. Böyle bir durumda Türkiye’de yaşayan tüm etnik gruplar kendilerini bir felaketin önünde bulacaktır. Askeri bir darbe, bazılarının hayal ettiği gibi ülkenin bölünmesi yoluyla Kürtlere veya başka gruplara devlet kurma imkânı sağlamaz. Bu da şu anlama geliyor: Bir darbe durumunda kendimizi, ucunun nereye kadar uzanacağını kimsenin bilemeyeceği bir kaosun yanı başında bulacağız. Kaosun doğal olmayan şartlarında Türkiye, aşırılıkçı, şiddet yanlısı ve teröristlerden oluşan yeni bir nesil ile tanışmış olacaktır. Aynen Mısır’da ve Suriye’nin bir kesiminde yapıldığı gibi.
Irak, Yemen ve Libya’da da durum Bir darbe durumunda hükümet ve halk arasında tesis edilen güvenlik ve istikrar, uyum ve karşılıklı anlayış son bulacak, daha önceleri olduğu gibi toplum generalleri dinlemek zorunda kalacaktır. Böyle bir denklemde Avrupa devletlerinin zararı, güvenliğin yara alması olacaktır. Zira Türkiye’nin asker tarafından yönetilmesi, toplumda büyük bir bölünmeye yol açacaktır. Güven duygusunun kaybolmasından en çok istifade edecek olan da bölgemizin aşırılıkçı grupları olacaktır.
Türkiye’yi Suriye savaşının tehlikelerinden koruyabilmemiz için Suriyeli gençlerin enerjisini üretim sektöründe değerlendirebilmeliyiz. Mesela, Çin’de mahkumların enerjisinden yararlanmak maksadıyla hapishanelerde bile fabrikalar inşa ettiler. Türkiye muazzam arazilere sahip olduğu halde kamplarda yaşayan yüzbinlerce Suriyeli insan gücünden yararlanamıyoruz! İmkânlarımız çok, ancak, 3 milyon Suriyeliyi Türkiye toplumuyla entegre edecek cesur kararlara ihtiyacımız var. Zira, bu kitlenin varlığı Türkiye’nin geleceğinin korunması açısından büyük önem arz etmektedir. Onların Avrupa’ya göç etmesi Batı toplumlarına yarar sağlar. Suriye’ye geri dönmeleri ise umutsuz gençleri bekleyen Devlet Örgütü’ne (DAİŞ) hizmet Topluma şu hakikati haykıralım: Suriye adında bir devlet kalmayacak.
Topluma şu hakikati haykıralım: Suriye adında bir devlet kalmayacak. Yerkürenin bu toprak parçası ve Suriye toplumu bizimle birlikte olacak, tek bir devlet, tek bir toplum haline geleceğiz.
Türkiye’nin geleceği, geçmiş dünya savaşlarının yanlışlarından ders alarak coğrafyamızı birleştirmekle, yeni bir Türk-Arap birliği oluşturmakla garanti altına alınabilecektir… Bu kadar suskunluk yeter!
Çeviri: Fethi Güngör