Uzun zamandır tatildeydik. AK Parti ile birlikte tatilden dönme temayülü göstermeye başladık. 2006 ve sonrasında bu yönde ilk önemli adımlarımızı atmaya başladık ve Türkiye’yi tatilde görmek isteyen uluslararası güç odaklarının öfkesini celbettik. O zamandan bu zamana kadar yaşananlara bir de bu gözle bakın. Gayet “ilginç” şeyler yaşadık. Ve olayların ilginçlik seviyesi de gittikçe arttı. Hele son iki yılda yaşadıklarımız herhangi bir sinema filminde görebileceklerimizden çok daha heyecanlı ve… garip. Öyle ki artık yaşananlarda uluslararası güç odaklarının önemli bir payının olduğunu düşünmeyen neredeyse kimse kalmadı.
Evet, “uyanmaya” başlıyoruz. Bir yüzyıllık tatilden sonra yeniden tarih sahnesindeki yerimize dönmeye çalışıyoruz ve bu yüzden de önümüz çeşitli entrikalarla ve kaos planlarıyla kesilmeye çalışılıyor. Biz de var gücümüzle; bir taraftan bu saldırıları bertaraf etmeye, diğer taraftan da “çok daha güçlü bir Türkiye” inşa etmeye çalışıyoruz.
Yaşanan bütün bu süreçlerde varlık-yokluk mücadelesi verdiğimiz için, yaptığımız plan ve programların çoğu da kısa veya orta vadeli bir yapıya sahip oluyor. Fakat murat ettiğimiz güçlü Türkiye’ye ulaşabilmek için bundan daha fazlasını -tam da şu anda- yapmamız gerekiyor. Zira, şu anki kavga-gürültü ortamında çok fark edilemese de müthiş bir şekilde uzun vadeli plan-program ve senaryo eksikliği çekiyoruz. Uzun vadeden kastımın ise 50-100 yıllık plan-program ve senaryolar olduğunu belirtmeliyim.
Türkiye gücünü topladıkça bu tarz önemli ve “rafine” noktalara daha çok dikkat etmeye başlayacaktır. Fakat uzun vadeli plan-programları devreye sokmak için artık daha fazla zaman kaybetmememiz lazım. Artık “acilen” büyük ve geniş düşünmeye başlamamız lazım. Ancak o zaman çok ihtiyaç duyduğumuz, o gerçekten radikal ve güçlü reformları hayata geçirebilir ve buna göre hareket edebiliriz. Kanaatimce Türkiye’nin geleceğinin ne olacağına karar verecek en büyük etmen, bizim bu konudaki “bilinç” ve “kararlılık” düzeyimiz olacak.
Peki, yapılması gereken “o gerçekten radikal ve güçlü reformlar” neler? Bir ülkenin en büyük serveti insanlarıdır. İnsanları da bu anlamda değerli kılan şey ise ilim düzeyleridir. Bu açıdan, Türkiye’nin izleyip izleyebileceği en uzun vadeli politika eğitim üzerine olanıdır. Yazık ki eğitim alanı aynı zamanda bizim en kısa vadeli düşündüğümüz alanlardan. O zaman yapmamız gereken şey, eğitim konusuna bakışımızı köklü bir şekilde değiştirmek ve bu konuya hak ettiği önemi vermektir. Türkiye olarak bundan başka bir çaremiz yok. Söylemesi yapmasına göre çok daha kolay, bunun farkındayım. Fakat bizim acilen en azından “denemeye” başlamamız lazım.
Türk eğitim sistemi; ilim sahibi, beşeri sermayesi yüksek insanlar yetiştirmek üzere dizayn edilmedi. Eğitim sistemi tamamiyle “düşünmesi istenen şeyleri düşünen”, “söylenmesi istenen şeyleri söyleyen”, içi robot dışı insan, “makbul vatandaş” yetiştirmek üzerine tasarlandı. İşte, her zaman şikâyet edilen “ezberci eğitim sisteminin” kökeni buna dayanmaktadır. AK Parti hükümeti, eğitim sisteminin mevcut içler acısı halini gördü, fakat sistemin sinir uçlarıyla oynamadan eğitim sistemini düzeltmeye çalıştı. Doğal olarak çok da başarılı olamadı. Konu mühim, devamı gelecek yazıya inşaallah.