Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık’ın bulunduğu çift başlı yönetimin uygulandığı yılların pek parlak olmadığı artık biliniyor desek yanlış olmaz. Ne kadar böyle demiş olsak da şu an yeni seçmen yaşına girmiş genç nesillerin o dönemleri bildiğini ise söylemek çok zor.
Atatürk’ün Cumhurbaşkanı iken Başbakan olan İsmet İnönü’ye ‘Ben senin mühürdarın değilim’ dediği bir yönetim sistemin sonradan ülkeye faydalı olmadığını da artık ifade etmekten çekinmenin de bir anlamı yok. İnönü ile Recep Peker (1946), Fahri Korutürk ile Süleyman Demirel (1975), Özal ile Demirel (1991), Demirel ile Erbakan (1997) ve en son Ahmet N. Sezer ile B. Ecevit (2001) arasında çift başlı sistemin getirdiği çatışma ile geçen yıllarda neler kaybedildi az çok ortada.
Osmanlı Devleti’nde çift başlı sistemin Mithat Paşa ile gelmesine sebep olan dış ülkelerin hiç biri bu denli sorunlu olan bir yönetim sistemini benimsemezken yeni kurulan cumhuriyete bu sistemi getirmelerinin bir sebebi var mıdır diye sorup komplo teorilerine yol vermeyeceğim çünkü ortada net bir gerçek var; bu sistem neden güçlü olan ve demokratik olduğu düşünülen hiçbir Batı ülkesinde uygulanmadı? Fransa’da dediğinizi, duyar gibiyim ama iki ülkenin sistemi arasında olan farkları şimdi buraya yazacak da değilim.
Cumhuriyet tarihinde yaşanan Cumhurbaşkanı ve Başbakan krizlerinin ülkeye maliyetini yeni seçmen yaşına giren gençlerin önüne sadece 1993 ve 2001 yılları arasında yaşananlar ile koymaya çalışalım. Yirmi iki banka ve çok sayıda aracı finans kurumunun battığını devletin girdiği borç yükünün beş yüz seksen milyar TL olduğunu söylemenin onlar için bir anlamı var mıdır bilemiyorum.
Son on altı yıldır Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar arasında yüksek bir krizin yaşanmamasından sizce Batılı veya diğer devletler memnun mudur? Barış sürecini istemeyen güçlerin PKK’ya silah bıraktırmamasının sebebi nedir? FETÖ’yü kullanarak devlet içinde devlet kurduran dış servislerin amacı ne olabilir? ABD ve Avrupalı devletlerin FETÖ’cü militanlara sahip çıkıp vatandaşlık veya oturum izni vermelerinin sebebi nedir? Sorular çok da yerim yok!
Yukarıdaki tüm soruların cevabı şu açıklamada gizlidir diyeceğim de aslında gizli olan bir şey de yok! Her şey açıkça ortada! ’Yeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bizim kırmızı çizgimizdir’ diyen Avrupalı devletlere bakalım, iki seçimdir Türk politikacıların neden Avrupa’da propaganda yapmalarını engellediklerini düşünelim.
Tek başlı bir yönetim sistemi ile Türkiye’nin her alanda atılım yapıp hızlı ve çözüm odaklı kararlar almasını istemeyen Batılı devletlerin gerçekten ülkemizin demokrasisini ve geleceğini düşündüğünü söyleyebilir miyiz? ABD ve Avrupa devletlerinde ülkenin seçilmiş liderine neden diktatör dendiğinin görünmeyen yüzünü niçin hiç düşünmüyoruz?
En önemli soruyu sonda sorayım; Türkiye ‘Gizli Hedef’ durumundan ‘Açık Hedef’ durumuna neden taşındı? Yeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kimlerin neden uykusunu kaçırdı?