Kim ne derse desin son dönemlerde yaşananlar Türkiye’ye diz çöktürme gayretleridir. Mesele o veya bu partinin 10 milletvekili az veya fazla kazanması değildir. Onca olumsuzluğun üst üste yaşanması bir tesadüf silsilesi olabilir mi? Hiç sanmıyorum… Görünen bir gerçek var ki 1 Kasım seçimlerinin şu ana dek yapılan seçimlerin hepsinden fazla öneme haiz olmasıdır.
AK Parti’nin tek başına iktidar olabilme ihtimali bile bilhassa dışarıdakilerin desteklediği içeridekileri korkutuyor. En sağından en soluna her kesimden hiç tahmin edemeyeceğimiz kişi ve kuruluşların HDP’yi direk veya dolaylı olarak desteklemeleri bu kanaatimi güçlendiriyor. Çünkü MHP ve CHP’nin tek başına iktidara gelme ihtimalinin çok zayıf olması HDP’yi olduğundan büyük bir role soyundurmaya itiyor.
Aslında kendi arasında karma bir koalisyon olan HDP’lilerin kırdığı onca pota rağmen birileri bunları görmezden gelerek pohpohlamaya devam ediyor. Tüm olan bitenin gerçekçi izahlara ihtiyacı var. Millet gazetesi ile Sözcü gazetesinin aynı başlıkla çıkması, benzer olayların Zaman, Taraf, Cumhuriyet, Oda TV, Ortadoğu gazetesi ve benzerlerinde sanki aynı idealler etrafında birleşen kişilerin yazdıkları gibi çıkması beni bu sorgulamaya itiyor.
O kadar kelli felli profesörler, ekonomistler vs. şimdiden neden koalisyon hükümetinin kurulması gerektiğini uzun uzadıya anlatıp duruyorlar. Tak başına AK Parti hükümetine karşılar ama AK Parti’nin olduğu hükümetlerin bilhassa CHP koalisyonu ile kurulacak hükümetin çok büyük faydalar getireceğini yazıp çiziyorlar. Bunun da tek yolunun HDP’nin güç kaybetmemesine bağlı olduğunu çok iyi biliyorlar.
Ülkemizde yaşayan vatandaşların bakış istikametlerini Türkiye’nin iç meselelerine ve olumsuzluklara çevirmeye çalışıyorlar. Her ne hikmetse daha geniş bakış açısı ile bakmalarını istemiyor ve habire birkaç konu başlığını işaret edip duruyorlar.
Nükleer santrallere şiddetle karşı çıkarken daha birkaç gün önce İngiltere’nin Çin ile bu alanda ortaklık yaptığını ciddi anlamda satırlarına taşımıyorlar bile. (Ayrıca Türkiye’nin füze savunma sistemlerinde Çin tercihinin ne denli eleştirildiğini de hatırlatmakta fayda var). Madem nükleer santraller o kadar kötü başta Almanya, Fransa ve İngiltere bu enerji kaynağından neden vazgeçmiyor diye sorgulama lütfunda dahi bulunmuyorlar.
İstanbul’da yapılacak olan 3. Havaalanını her yönden yerin dibine sokarken hali hazırdaki Avrupa’nın en büyüğü olan Frankfurt havaalanına ek terminal yapılmasını müjde olarak duyurabilme yüzsüzlüğünü sergilemekten çekinmiyorlar.
Ankara’da patlayan bombanın dakikalar sonrasında hep bir ağızdan “Katil devlet” söylemleri güçlü bir şekilde dillendirilirken habire Türkiye’nin dış politikası farklı kelimelerle yerden yere vurulmaya devam ediliyor. Bazen eleştiri adı altında hakaret edenler hızını alamayıp işi dış güçlere ülkeyi şikâyete vardırıyorlar. Amerika, NATO, AB ve Almanya gibi mahfillerden bekledikleri tepkileri alamayınca hayal kırıklığına uğramaktan bıkmıyorlar.
Şunun şurasında seçime bir hafta kaldı. Bazılarının gözünü hırs o denli bürümüş ki Türkiye’ye diz çöktürülmeye çalışılmasını görmüyorlar bile. Gönlünüzden güzellikler eksik olmasın, dostça ve sevgi ile kalın.