Türkiye dediğiniz ülkeyi kısaca tarif eder misiniz?

Abone Ol

Musul ve Suriye gibi konularda Türkiye’nin yapması gereken en önemli hamle kendisi olarak kalmasıdır. Kendimiz olup ve kendimiz gibi kalmaya dirayet göstermeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleceğe şekil veren bir çekiç gibi olan cümlelerini evlatlarınıza ezberletin. Boşverin gazetecilerin o cümleleri manşetine getirmemesini, boşverin bazı siyasetçilerin hâlâ bu cümleler yokmuş gibi yaptığı konuşmaları. Musul ya da Suriye konuşulurken konunun en başına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu cümlesini koyun ve öyle konuşun bakalım nereye varıyoruz?

“Cumhuriyet bizim ilk değil, son devletimizdir. Bu devletin sınırlarını gönüllü olarak kabul etmiş de değiliz” Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 Ekim 2016 Cumartesi / Bursa

Bir devletin kendisi olması için ilk yapması (yapmış olması) gereken büyük iş ise; kendisini tanımlamış ve bu tanımı izaha muhtaç boşluklar bırakmadan tarif etmiş olmasıdır. Büyük kavganın koptuğu yer tam da burası işte. Nasıl bir Türkiye tarif ediyorsunuz? Bu konunun kurallarla ilgili değil de ilkelerle ilgili olduğunu hatırlatarak tekrar soralım soruyu; Nasıl bir Türkiye tarif ediyorsunuz? Üzerinde durduğunuz hikaye ne? Bayrak kırmızı mı al mı? Bayraktaki işaret Ay mı Hilal mi?

Musul ve Kerkük hattına doğru Arap, Kürt ve Türkmen halklarına karşı soykırım yapmak için ilerleyen DAEŞ bahaneli İran çetelerine bakış açınız nedir? Türkiye siyasi, tarihi ve askeri olarak kurulmuş üç farklı masada üç farklı koldan derin bir stratejik savaş yürütürken siz kimden yanasınız?

Tam bu gündemin ortasında CHP’li Maltepe Belediyesi bir yanda Mustafa Kemal bir yanda Hamaney gölgesi altında İran gecesi düzenleyerek ne demek istedi? İran’a giden CHP heyeti ne mesaj veriyor? Sırf namaz kılıyor diye Müslümanlara karşı “İran’a gidin” diyerek ırkçı faşist krizler geçiren Kemalistlerin bu İran sevdası sıradan bir mezhepçilik vakası mı, yoksa Türkiye tarifleri konusunda bizim bilmediğimiz bir gizli ajandaları mı var? Kendini sosyalist, komünist, deist, ateist olarak tanımlayan güya devrimci grupların Esed ve İran aşklarının temelinde ne var?

Musul’da askeri açıdan sahada olmak zorundayız. Bunun yanında siyasi zeminde de bu vizyona uygun bir derinlik kazanmalıyız. Türkiye, olarak Türkiye eşiğini aşmış ve coğrafyanın geleceğine dair coğrafya halklarına vaatleri olan bir plan ortaya koymalıyız. Geleceğimizle ilgili bu büyük ve derin yürüyüşte ilk fark etmemiz gereken gerçek; İran’la aşk yaşayan kesimlerin desteğine ihtiyacımız olmadığıdır. Adamların memleket, bayrak, geçmiş ve gelecek tarifleri bizim korunmaya çalıştığımız cehennem kuyusu. Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, Safevi Elebaşı Şah İsmail’den onay bekleseydi ne haritamız böyle olurdu, ne bayrağımız ne de çok sevdiklerine Mustafa Kemal’in adında ki “Mustafa” olurdu. İran aşkıyla etrafına ateş saçan herhangi bir kesimle uzlaşma ya da ortada bir yerde buluşma hevesi takiye tuzağından başka bir şey değildir. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve dahi Osmanlı’nın sonunu getiren tuzaklara artık bir daha düşmeyelim. Bir 28 Şubat reklam sloganının dediği gibi; “Tehlikenin farkında mısınız, siyah sarık takmış Şii Kemalist Mollalar geliyor”